Yaşadığımız " ev yapım krizi" aşabiliriz

Abone Ol

Ülkemizin değişik yörelerinde krizin etkileriyle yüzleşen insanlar soruyor: Bu krizden çıkış mümkün mü? Size göre ne kadar zaman alır?
Önce krizin neden “ev yapımı/yerli ve milli” olduğunu açıklıyorum. Ardından ekliyorum: “Bu ülkenin entelektüel birikiminin ekonomi derinliklerini oluşturan Doç. Dr. Özge Öner’den, Nobel Ödüllü gururumuz Prof. Dr. Daron Acemoğlu’na, çalışkanlığı saygı uyandıran ve saygınlığıyla rol modeli olan, uluslararası işlere imza atan Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’ten, TEPAV’da yapılan araştırmaları aklın düz aynasında hepimize yansıtan Prof. Dr. Güven Sak’a, akıl çizgisinden sapmayan iradesi, pratik birikimi kadar kuramsal açıklamalarıyla da düşündüklerini paylaşarak çoğaltan Mahfi Eğilmez’den, bir ara dingin düşünmek için ortalıktan çekilen, bilgilerini damıtıp tekrar sesini yükselten Prof. Dr. Bilge Yılmaz’a… Haklarını yemeyelim, daha onlarca birikimli insanımıza kulak kabartmadan ülkemiz için özlediğimiz yeni yüzyılı yaratabilir miyiz? Birikimli insanlarımızın söylediklerini ve yazdıklarını alıcı bir ruhla değerlendirmezsek, ‘iyi niyetli cehaletle art niyetli ihanetin’ aynı sonucu yaratan ‘israf tuzaklarından’ sakınabilir miyiz?”

İnsanlarımızın yanıtı çok net: Sakınamayız!

Uluslararası eleklerden geçen entelektüel birikimimizin “çözüm yolu” ya da “krizden çıkmanın şartları” dedikleri beş şartı paylaşıyorum:

Yeni teknolojiler “kentlerin ağırlığını” güçlendirecek, toplumların “dirlik ve düzeni” “kurumların güçlü işleyişine ve kapsayıcılığına” bağlı olacak. “Kurumlarını zayıflatan” yönetimler etkili kalkınma ve yaygın refah yaratamaz.

Kurumlar, geçim örgütlenmesinin, maddi ve kültürel zenginlik üretiminin etkili araçlarıdır. Kurum yapılarının oluşturulması işin %25’ini oluşturur; geri kalanı ise kurumları “yaşam zenginliği” aracı hâline getiren iyi eğitimli ve “liyakatli insanlarla” doldurmaktır. Liyakati değil de sadakati; aykırı düşünce üreten akıl zenginliğini değil de sorgusuz alkış tutan yandaşı öne çıkaran anlayış, israftan sakınamaz.

Popülist ve pragmatist “halk dalkavukluğuyla” taraftar konsolide ederken, “plan anlayışı” bağlamında “öngörme ve önlem alma disiplinini” görmezden gelen bir anlayış, “yeni bir yüzyıl yaratma” düşüncesini slogan olmanın ötesine taşıyamaz.

Yapılan uygulamaları, fizibilite çalışmalarını açık ortamlarda sorgulamayan, “gözetim ve denetim disiplinine” uymayan yönetimler de, kitlelere “hamaset dozu” yüksek bir retorikle hikâye anlatsalar da, yaratmak istedikleri sonuca ilerleyemez.

“Güveni” yaratan öz “iç tutarlılıktır.” İç tutarlılık, “özün, sözün ve davranışın bütünlüğünü” gerektirir. İç tutarlılık; ilke, kural ve yasalarla kendimize sınır çizerek oluşturulur, olgunlaştırılır ve çoğaltılır. Toplumu ilgilendiren her alanda “bütünsel bakış ve iç tutarlılık” olmaksızın güven yaratılamaz. Güvenin olmadığı yerde “etkin kaynak kullanımı”, gelişme ve ilerleme sözde kalır.

İnsanlarımızın gözleri ışıldıyor; önerilere içtenlikle katılıyorlar. Hepsinde “geleceğe olan umudu yitirmenin” tepkisi var: Bütün bu önlemleri kim alacak?

“Zaruretler maharet doğurur” diyorum; ekliyorum: “Enseyi karartmayın!”