Kardeş ziyareti, yeğen düğünü derken 10 gündür yollardaydık, şükür kavuşturana. Hangi yollardaydık derseniz; Antalya Serik’ten başlayarak Marmaris, Selimiye, Söğüt, Manavgat, Akseki, Ankara güzergahında on gün boyunca gittik geldik. Yani tüm yangın yörelerini yangınlar süresince arşınladık. Yediğin içtiğin senin olsun, gördüğünü anlat diyorsanız; gördüğümüzü sadece alev ve duman olarak özetleyebilirim. Böyle çoban ateşi gibi dağlarda tek tük ateşler yanmıyordu. Alevler fışkırıyor, kara dumanlar yükseliyordu ve insanlar oraya ulaşmanın tek yolu olan yangın uçaklarını çaresizlik içinde bekliyordu. Bir ülkenin deniz kenarındaki dağlarında çıkan yangını söndürecek yangın uçağı olmaz mı? Erken müdahale olsa yangın bu kadar yayılır mıydı? Uçak yok, helikopter yok, pilot yok; çaresiz yangının kendi kendine sönmesi bekleniyor. Yöre halkı kendi çabasıyla alevlerin üstüne elleriyle toprak atıyor, pet şişelerle su döküyor. Dört yıl boyunca önce tarımı, sonra ormanları bitiren bir tarım orman bakanımız var, babasını da hiç sevmezdim. Sorumluluğu bölge belediyelerine yükleyen bu Orman Bakanı, Türk Hava Kurumunu uçak ihalesinden dışlamak için kiralayacakları uçakları tarif etmiş ve beş tonun altında su kapasitesi olan uçakları ihaleye sokmayacağını söylemişti. Çünkü THK’nun elindeki uçakların 4,9 ton su kapasitesi var. 100 litre ile kaybediyorlar. Tüm Cumhuriyet değerleri gibi baştan beri THK’nu da tasfiye çabası var. Rant projelerine alan açmak asıl amaç…
Bir iddiaya göre İspanya ve Hırvatistan’ın orman yangınları ile mücadeleye yardım için gönderdiği uçaklar THK’ye ait kullanılmayan uçaklar ile aynı. Manavgat yangınına müdahale etmek için dışarıdan kiralan bir uçak bizim evin önünden denize inip su alıyor ve onu yangın bölgesine döküyordu. Teknolojisini ve çabasını bir süre hayranlıkla izledik, her sekiz dakikada bir sefer yapıyordu. Cumhurbaşkanlığının uçak filosundan kaç uçak satılırsa, bu yangın söndürme uçaklarından kaç tane alabiliriz acaba? “Bu milli felakettir böyle zamanlarda siyaset yapmayın” diyenlere inanmayın, bunu diyerek bizzat kendileri siyaset yapmakta ve iktidarlarını sürdürmek için sizleri uyutmaktadırlar. İnsana ve onu yönetme adına alınan her karar siyasidir ve siyaseti ilgilendirir. Her alanda olduğu gibi yangınlarla mücadele de akıl ve bilim yoluyla yapılır. Liyakatsız, bilgisiz ve beceriksiz kadrolar elinde perişan olan bir halk söz konusudur. Sel felaketinde olduğu gibi otobüs üzerinden halkın kafasına çay atıyor Cumhurbaşkanı. “Hazır ateş var, çay demleyin” der gibi. Ama bir gerçek artık apaçık anlaşılmakta: Otobüs üstünden kafamıza atılan çayları otobüs üstüne geri atmadıkça bu halkın kurtuluşu mümkün değildir…