Ben severim açıkçası; gerçi sevmediğim hayvan yok gibidir de. Ama dereceleri oluyor işte, su samurları da üstlerde olanlardan. Neden böyle diye düşündüm; sanırım onlarla ilgili izlediğim belgeseller, çocukken okuduğum resimli hikâye kitaplarının kahramanı oluşları, oğlumu büyütürken birlikte zevkle izlediğimiz çizgi filmlerin etkisi. Elbette bir de yüzlerinin şirinliği falan olmalı.
Adı üzerinde, suda yaşıyor bu güzellikler. Kentimizde de Porsuk Çayı’mız var ya, artık hem ülkemizde hem dünyada nesli tükenmekte olan bu canlılar arada sırada orada görünmekteymiş. Geçtiğimiz hafta yine bir vatandaş kamerasıyla yakalamış onu ve paylaşmış, çok sevindim. Demek ki beslenecek gıda bulmuş; kısacası habitatına uygunmuş bizim kıymetli Porsuk’umuz. Bu haberden ve görüntülerden sonra, habitat kaybı, kirlilik ve avlanma gibi nedenlerle sayıları azalmakta olan, avlanması kesin yasaklanan bu canlılara kucak açan Porsuk Çayı’mızı şimdi bir kat daha fazla seviyorum.
Su samurlarının ömürleri sekiz ila on iki yıl arasındaymış. Çok uzun değil görüldüğü gibi. Onlarla ilgili biraz araştırma yaptım, ilginç detaylar gördüm. Asya küçük pençeli su samurları oldukça sosyal ve çok konuşkanmış. Tek eşli bir üreme çifti ve birkaç nesil yavrularından oluşan, 20 bireye kadar geniş aile grupları hâlinde yaşarlarmış. Çok utangaç oldukları için insanlar tarafından az görülmekteymiş. Kıyamam ben onlara; bizim cinsimizde artık hemen hiç kalmayan bu özelliklerini biraz örnek alabilsek keşke.
Su samurunun görme, koku alma ve duyma yeteneği çok hassasmış. Gözleri kafanın üst kısmında yer almakta olduğu için, vücudu su altındayken görmeye devam edebilmekteymiş.
Evet… Bu özelliklere sahip ve artık nesilleri tehlike altında olan bu güzel, şirin canlılara sahip çıkmamız gerek. Gelecek nesillerimiz onları sadece ansiklopedi sayfalarında, belgesellerde değil; şimdi olduğu gibi kentimizin ırmaklarında görsünler. Her zaman tekrarladığım gibi, “Dünya yalnız insanların değil.” Bu mavi gezegen üzerindeki tüm canlılar yaşamayı en az bizler kadar hak etmekteler.