Siz aramıyor musunuz?

Abone Ol

Hep daha iyi günler gelecek ümidiyle ömrümüzü tükettik. Tükettiğimiz yılların ise
kıymetini bilememişiz. O tükettiğimiz yıllarıysa şimdi arar olduk. Oysa yaşadığımız
şu anlarmış bu yaşama anlam ve mutluluk veren. Teknoloji ile gelen yıllarsa,
arkadaşlıklarımızın içine etti! Her şey maddiyatla ölçülür oldu. Ben merkezli
dünyalarımızda yaşar olduk. Ben de olsun, başkasında olmasın düşüncesiyle bu
günlere geldik.
Biz Altmış sekiz kuşağı ise kara önlüklerle eğitim gördük. Önlüklerimiz karaydı ama
gönüllerimiz önlüklerimizin üstüne taktığımız yakalarımız gibi aktı. O önlüklerle
kimsenin birbirinden farkı yoktu. Sınıflarımız çok kalabalıktı ama içinde okuyan
bizlerin birbirlerine karşı sınıf farkı yoktu! Tek farkımız birbirimizi kardeş gibi
sevmemizdi. Her şeyimizi paylaşırdık. Bir simidi paylaşmanın mutluluğunu nasıl
anlatabilirim. Bütün bir silginin yarısını, silgisi olmayan arkadaşım için okulumuz
hademesi Ahmet amcaya çakısıyla kestirmenin zevkini yaşamayan bilmez!
Öğretmenlerimizse bizlere, annemiz yada babamızdan daha yakındı. Hepimizi
evlatları gibi severlerdi. Öğretmenlerimiz bizlerin eğitimi için, bir şeyler öğrenmemiz
için, nasılda uğraşırlardı. Anlattığı konuyu anlamadığımızı gözümüzden anlarlardı.
Tekrar eder bizlerin öğrenmesini sağlarlardı.
Adaletin herkese adilce dağıtıldığı o yıllarda kimsenin adaletten yakındığını
duymazdık. Gazeteler sadece dünyada ve ülkemizdeki haberleri verirdi. Yalan haber
yazmazlar ve kişilik haklarına önem verirlerdi. Siyasi partilerse kendi çıkarlarını ülke
çıkarlarının önünde tutmazdı. Parti liderlerinin birbirlerine olan hitapları saygılı ve
diplomatik olurdu. Kimse kimsenin kişiliği hakkında söz söylemezdi. Dış siyaset söz
konusu olduğunda tüm partiler iktidar partisinin arkasında dururdu. Bizim
zamanımızda televizyonlar tek kanal ve siyah-beyazdı ve Türk bayrağı ile açılıp
kapanan televizyonumuzda insanlara ahlaksız ve seviyesiz programların sunulmadığı
o günleri arar oldum. Siz aramıyor musunuz?