“Gül sunan elde daima bir miktar gül kokusu kalır”
Bir Çin atasözü.
Peki sormak istiyorum: Şiddet, zulüm, ölüm sunan elde ne kokusu kalır? Hadi, aklınıza ilk geleni söyleyin; kan kokusu, değil mi?
Kuş sevmezsin;“Aman, üst komşunun camına konmasın, yemlenmesin!”, oklava ile duvarları döversin. Panjurlarını kirletir, kışt kışt dersin.
Kedi, köpek mi? Tanrı korusun, yazdıysa bozsun. Evinin etrafında bile dolaşmasına tahammül edemezsin. Pist, pist, hoşt, hoşt. Daha geçtiğimiz hafta Batıkent Mahallesi’nde kimseye zararı olmayan, uslu, kendi halinde, belediyenin aşılayıp, küpelediği iki garip sokak köpeğini kurşunlayarak öldürdüler. Olay adli vaka olarak yargıya taşındı.
Çocuk sevmezsin; koşup, oynayıp gürültü yaparlar diye.
Güzelim ceviz ağaçlarına düşman kesilirsin; “yapraklarını döküp, pislik ediyor” dersin. Baltayı taze, meyveli dallarına indirtirsin ki görüş alanını kapatmasın, rahatlıkla milleti dikizleyip, dedikodu edesin!
Kuzum sen neyi seversin? Sen ne biçim insansın? Daha doğrusu, şimdi sen insan mısın? Eşini, kızını, kızının çocuğunu severim dersen, senin sevginin samimiyetine kanan, sana inananların aklına ben şaşar da kalırım.
Dünyadaki bütün sorunların çözümü sevgide yatmaz mı? Ya da çözümsüz gibi görünen tüm sorunlar sevgiyle alt edilir, ortadan kaldırılmaz mı? Sevgisizlik, günümüz dünyasının başının belası. İnsanlar kendilerinden başka canlıyı sevmez, yaşam hakkı tanımaz oldu. Hatta hemcinslerine bile düşman kesildi. Varsa kendisi yoksa kendisi. Bir bakıyorum yatalak annesini kapının önüne koyan evlat. Kolundaki iki bileziğe göz dikip ninesini boğazlayan torun. Gürültü yaptığı gerekçesiyle tabancasını komşusunun alnına dayayan apartman sakinleri. Töre saçmalıklarıyla soyunu sopunu öldürmeye azmettiren aile büyükleri.
İnsanlar delirdi, zıvanadan çıktı. Ne yaptıklarını, niye yaptıklarını bilmez hale geldi. Her yerde terör estirip, doğaya kıyıp, kedi köpekleri yakıp, kuşları boğazlayıp, yaban hayvanlarının neslini kurutup, o muhteşem eko dengeyi alt üst edip, kendilerinin de içinde yaşadıkları dünyayı yaşanmaz hale getirmeyi başardı.
Sonra da o yaşanmasını imkansızlaştırdıkları dünyada soluklanacak bir metreküp hava, içecek bir yudum temiz su, katkısız bir lokma ekmeği arar hale geldi.
Ülkemizde her dört saniyede bir asayiş suçu işleniyormuş. Geçtiğimiz yıllara göre bu tür suçlarda korkunç artış görülmüş. Bu rakamlar, resmi kanallardan, yetkili ağızlardan verilmese de bizler farkında değil miyiz? Öldürme, yaralama, terör, hırsızlık, tecavüz etrafımızda kol gezmiyor mu?
Çocuklarımıza ufak yaşlarda hem anne baba olarak evde, hem de eğitmenler olarak okulda hayvan sevgisini, duyarlı olabilmeyi, dünyadaki tüm canlıların yaşam hakkına saygı duymayı öğretebilmiş ve o alışkanlığı vermiş olsaydık bu günkü içler acısı tabloyla karşılaşır mıydık acaba?
Sevgisizliğin diz boyu olduğu günümüz Türkiye’sinde daha iç açıcı manzaralar beklemek,hayalperestlikten başka bir şey olmuyor ne yazık ki!