Bakmakla görmenin farkını bir türlü öğrenemedik be cancağızlarım. Bakmak; beynin göze hükmetmeden önce, sadece gözün görevini yaptığı durumdur. Sadece bakarsınız. Ne gördüğünüzü sorsalar. Şöyle bir baktım dersiniz. Oysa: Görmek, beynin verdiği komut sonrasındaki durumdur. Bakmak geçici bir göz hareketidir. Şöyle bir göz ucuyla baktım dersiniz. Bakmak en fazla tanımakla son bulur. Görmek anlayıp kavramakla sonuçlanır. Bakınca yalnız seyrederiz. Bizler de bakıp seyrediyoruz. Görünce bir hükme varırız diyerek görmezden gelmeye çalışıyoruz. Olayı hafife alıyoruz. Hüküm verebilmek içinse görünenin ardında saklı olanı göremiyoruz! Kısaca görmekten korkuyoruz! Öyküyü okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Karı-koca birlikte tatile çıkarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar. Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yiyip uykuya dalarlar. Birkaç saat sonra kadın uyanır ve kocasını da uyandırır. Adam uyku sersemidir. Güzel bir rüyadan uyandırıldığı için de biraz kızgındır. “Ne oldu? Ne istiyorsun?” diye sorar. “Yukarıya bak ve bana ne gördüğünü söyle.” Adam gökyüzüne bakar ve cevap verir: “Bunun için mi uyandırdın beni? Baktım işte. Bir sürü yıldız görüyorum, ışıl, ışıl parlayan milyonlarca yıldız.” Karısı tekrar sorar: “Peki, bu sana neyi gösteriyor?” Artık iyice uykusu kaçan adam biraz düşünür ve cevap verir: “Teolojik olarak Tanrının kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum. Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum. Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum. Yıldızların konumuna bakarak saatin 3 olduğunu, Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum. Niye sordun bunu bana? Karısı biraz sinirli: A benim salak kocam! Çadırımızın çalındığını niye göremiyorsun? Öyküdeki adam gibi bizde yıldızları bakıyoruz! Gördüğümüz yıldızların üstünden felsefe bile yapıyoruz ama bizi koruyan çadırın gittiğini göremiyoruz! Eskiden panayır denilen eğlence yerleri vardı. Burada ipin üstünde bir palyaço olurdu. Bazılarının poposun da lamba olurdu. Palyaço ipte yürümeye başladığında herkes onu seyrederdi. Tam düşecek gibi olduğunda poposun da ki lamba yanardı. Bizlerde ağzımız açık onu heyecanla seyrederken yan keseci adı verilen hırsızlarda ipteki palyaçoyu seyredenlerin ceplerindeki cüzdanları veya kıymetli eşyaları ve paralarını çalarlardı. Bizimde çadırımızı çaldılar be cancağızım. Bu çadır bizi her türlü kötülüklerden koruyan adaletimizdi! Bizi koruyan adaletimizi çalıyorlar, bizlerse ipteki palyaçoyu seyrediyoruz. Olaylara sadece bakıyoruz be cancağızlarım.