Kara Mustafa Paşa 

Abone Ol

Geçen gün ara sokaktan geçerken ES ES Berberi Erhan Usta yolumu kesti.  
Tam anlamıyla burnundan soluyordu. Bir çay söyledi. Önemli bir şeye canının sıkıldığı öylesine belliydi ki… 
-Ne o Erhan Usta dedim, Karadeniz’de gemilerin mi battı? 
-Battı, dedi öfkeyle; battı da, keşke batan gemi olsaydı. 
-Ya ne ki? 
-ES ES battı beyim, ES ES..! 
Bir süre düşündükten sonra, 
-Sizden çok önemli bir ricam var Valim, dedi. 
-Hayırdır..? dedim. 
-Şu ilgili ve yetkililer her kimse lütfen söyleyin onlara... Yeni yapılan o koca stadyuma var ya… İşte o stadyuma ben talibim. Kiralasınlar bana.   
İyice şaşırdım. 
-Orası devasa bir stadyum, ne yapacaksın ki orayı? 
-Ne mi yapacağım? Açık alanlarına patates, kapalı yerlerine de mantar ekeceğim. Mili servet, yazıktır boş durmasın! Bu saatten sonra ne işe yarar ki?  
   * 
Daha önce de yazmıştım: 
Bir iş seyahati için gittiğimiz Viyana’da bir otelde, Yılmaz Hoca’da dahil heyet olarak  kahvaltıdayız. 
Bizim heyete kırklı yaşlarda, gür kaşlı, gür bıyıklı, sert çehreli bir garson hizmet ediyor. Adam, yeni apolet takmış zaptiye nazırı edalarında. Bir yandan işini yapıyor, öte yandan alttan alta dalaşkan kurt bakışlarla hepimizi tek tek süzüyor.  
''Galiba bu kara bıyıklı bizim milletten,'' diye düşündüm içimden. Adama göz ucuyla bir baş selamı vererek geçip oturdum.  
 Kaşları çatık, selamımı sinek kovar gibi aksi bir ifadeyle aldı.  
Sonra da efevarî bir çalımla gelip süngü gibi tepeme dikildi. 
-Afedersiniz Yılmaz Büyükerşen hanginiz? 
 Yılmaz Hoca'yı işaret ettim, gidip yanaştı.  
Hesap sorar bir havada:  
  -Başkanım, dedi, Eskişehirspor'a niçin destek olmuyorsunuz?  
Yılmaz Hoca imalı imalı bana baktı. 
-Bana bakma Hocam, dedim, arkadaşı ilk görüşüm, tek kelime konuşmuşluğum yok!  
Yılmaz Hoca adama şöyle bir göz zılgıtı çekti, sonra sertçe; 
 -Kardeşim adın ne, sen nerelisin? 
  - Adım Mustafa, dedi…Kars’lıyım Hocam! 
Adamın, ‘’ESKİŞEHİRLİYİM,’’ demesini beklerken ‘’KARSLIYIM’’ demesin mi? 
 Hayretle karışık şaşırıp kaldık.  
Karslı bir vatandaş, binlerce kilometre uzakta, bir gâvur diyarında bizden Eskişehirspor’un hesabını soruyordu. 
 Yılmaz Hoca kızdı.  
    -Kars nere, Eskişehir nere kardeşim, sana ne Eskişehirspor’dan? 
Adam, gözünü budaktan sözünü dudaktan esirgemeyen pervasız bir tip. 
    -Ne demek bana ne Hocam, dedi, Eskişehirspor sadece Eskişehir’in değil, bütün Anadolu’nun gururu… Ben ta çocukluğumdan beri ES-ES’liyim! Allahaşkına takıma destek olun da bizi sevindirin! 
Hoca uzatmadı. 
   -Peki peki… dedi, hadi sen işine bak! 

İyice meraklanmıştım. 
Bu Karslı garson Mustafa’yı yakından tanımak, Eskişehirli olmayıp da bu Eskişehirspor aşkını öğrenmek istedim. 
Akşam, otele dönüşte garson Mustafa’yı resepsiyondaki bayana sordum. 
Kız gözlerini açtı, tuhafça gülümseyerek bar yönünü işaret etti. 
-Kara Mustafa Pasa..? 
-Ne paşası, dedim,  garson Mustafa, garson… 
Kız muzipçe gülerek, 
-No no Kara Mustafa Pasa…. 
O tarafa yöneldim ki Mustafa da beni gördü. 
   -Mustafa, dedim, zamanın varsa seninle biraz sohbet edelim. 
-Hay hay abi, deyip yer gösterdi. 
Oturduk, kahveler geldi. 
    -Mustafa, dedim, önce şu Kara Mustafa Paşa işi nereden çıktı, baya bir garibime gitti de… 
    -Abi, dedi, Sadrazam Kara Mustafa Paşa’yı bilirsin. Viyana’yı kuşatan Osmanlı veziri. O buralarda tam bir efsane… Ben de bu adamlara gırgırına o Kara Mustafa Paşa’nın torunuyum, dedim. Cuk diye oturdu. Çünkü adım Mustafa, üstelik de esmerim, paşayı da kendileri eklediler.  İşte o gün bugündür Kara Mustafa Paşa’yım.  
    -Mustafa, dedim,  Kars’lı olmana rağmen senin ES-ES’li olmana bayıldım.  
Dudaklarında tatlı bir gülümseme ve özleyiş belirdi. 
    -Babam… dedi; rahmetli babam ES-ES’li yaptı beni. O, İstanbul takımlarına, ‘’İstanbul Dükalığı’’ derdi. Garip Anadolu’yu hep sömürdüklerini, Türk Futbolunu katlettiklerini söylerdi. Nasıl olur da Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray semtlerini hayatında hiç görmemiş insanlar bu takımlara taraftarı olurlar? Babam buna hiç akıl erdiremedi. Ve, ‘’Ne Zaman ki Anadolu’dan, bu İstanbul dükalığına karşı yiğitçe bir başkaldırı çıkar, o zaman Türk Futbolu’nun da önü açılır,’’ derdi. 
İşte o yiğitçe kükreyiş, takımıyla, taraftarıyla, Amigo Orhan’ıyla Eskişehir’den çıkıp Anadolu’ya dalga dalga yayıldı. Ve uzun yıllar, asla yenilmez zannedilen İstanbul takımlarına kök söktürdü. Anadolu’ya özgüven kazandırdı. Eskişehirspor’un sahneye çıkmasıyla babam, hiç sektirmedi,  ES-ES’in her maçına beni de götürdü.  
Ve sık sık ne derdi bilir misin? 
    -Ne derdi? 
    -Eskişehirspor’u yalnızca bir futbol takımı olarak görme oğlum; o bir başkaldırıdır, direniştir, ruhtur. ’’Futbolun Kuvay-ı Milliye’si’’dir.  Sakın ES-ES’den şaşma!  
O günlerden beri babamın bu sözleri nasihat değil vasiyet oldu bana. Bu sabah, kahvaltı sırasında bir kabalık ettimse, heyecanıma verip bağışlayın abi… 
    -Ne kabalığı kardeşim, dedim; sendeki şu ES-ES sevgisinin fitresi bizde olsa bu takımın karşısında kimse duramaz. Viyana’lılar yanılmamışlar, sen gerçekten Kara Mustafa Paşa’sın, gel bir kucaklaşalım… 
            * 
Ne yazık ki, yıllarca Eskişehir’in gönül semasında ışıyıp duran “Anadolu Yıldızı” düştü. 
Hem de amatöre… 
Düşündüm de… 
Şu an Kara Mustafa Paşa sağsa, kimbilir yüreği ne kadar yanıyordur. 
Affet bizi ES ES aşığı Kara Mustafa Paşa, affet! 
Geçmişimize de, sana da lâyık olamadık… 

Fırsat buldukça Batıkent’teki bizim parkta spor amaçlı yürürüm. 
Geçen günkü yürüyüş sırasında yaşları 12-14 arası bir gurup çocuk, çift kale futbol maçı yapıyordu.  
Baktım, hepsi de yıldız böcekleri gibi gözlerinden zeka, bünyelerinden enerji fışkıran çocuklar. 
Durup bir süre seyrettim 
Güzel olmasına her şey güzeldi. 
Ama ortada bir terslik vardı. 
Bu yavruların ikisi Trabzonspor’un, üçü Galatasaray’ın, ikisi Altınordu’nun, biri  Beşiktaş’ın, biri Fenerbahçe’nin, ve biri de de Konyaspor’un formasını taşıyordu. 
Çocukların memleketlerini merak edip soruşturdum. 
İstisnasız hepsi de öz be öz Eskişehir’in çocuklarıydı. 

Bu durum da gösteriyor ki; 
Anadolu Yıldızı yalnızca amatöre düşmekle kalmamış, 
Geleceğimiz olan çocuklarımızın gözlerinden ve gönüllerinden de düşmüş. 
Ne acı…