İş insanlarımız “proje stoku” oluşturuyor mu?

Abone Ol

Döviz kurları, faiz oranları, emtia fiyatları, hükümet kararları, nüfus hareketleri, işgücü akışları, müşteri istekleri, çalışan sorunları  kadar, bu  sorunları analiz  ettiğimiz  “ zihni  modelin varsayımlarını sorgulama” konusunu ciddiye alınmıyorsa, orda  “kolektif kaynaklara ve kararlara bağımlılık” artar. Gözlediğimiz kadarıyla ülkemizde  “büyük gücü yaratan” iç koşulları sorgulama yerine, “aman hükümet yeni tedbir paketi sunsun, hep birlikte krizi aşalım”  revaçta. 
Normal koşullarda   “ Hükümet gölge etmesin başka ihsan gerekmez” diyenlerin kriz koşullarında  çareyi  hükümet kararlarında  aramalarının  haklı gerekçeleri de  olabilir; ama  gerekçelerin ne kadar anlamlı ve değerli oldukları  tartışmalıdır.
 İşler iyi gittiğinde  kamu bütçesine kuruş bile katmaktan sakınanlar, kriz koşullarında  “zarara hükümeti ortak” etme inanç ve düşüncelerini sorgusuz meşrulaştırırsa, sorgulamanın ve  düşünmenin değeri kalmayabilir. Sorgulamayan, analiz etmeyen; olası krizlere karşı örgütlenmeyi yapmayan ve yapamayanlar hükümetten beklentilerini sınır tanımaz  ölçeklere taşıyarak “sadaka mantığına”  saplanıp kalabilir. Kendini sorgulamadan, kendi koşullarını iyi bilmeden, bilgiye dayalı fikir ve projeler üretmeden sadece  hükümet kararlarına dayalı ,dış koşullara odaklı  beklentilerle  kalkınma yaratılamaz…
Sadaka mantığı  çıkmaz bir yoldur; “çıkış yolu” ekonomik hayatta  rol alan bütün aktörlerin   “net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma”  bilinciyle hareket etmesidir.
Çağımızın en büyük kalkınma hamlesini gerçekleştiren Çin’de  işlerin nasıl yapıldığının farkında olmak “sadaka  mantığı”  yerine  ikame  edeceğimiz “akılcı yolu” bulmamıza  yardımcı olabilir. 
Fatih Oktay, “Çin :Yeni Büyük Güç ve Değişen Dünya Dengeleri”  kitabını gözden geçirerek  yeni ve daha  kolay anlaşılır  kitaba  dönüştürdü. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın bu yılın başlarında  okuyucuya ulaştırdığı  yeni kitap  “ Çin ve Dünyanın Geleceği/ Yeni Büyük Güç ve Ticaret, Teknoloji, Pandemi  Savaşları”  adını taşıyor. Kitabı okurken, bizdeki yaygın durum ile Çin’deki tutum ve davranışlar arasındaki farklılık dikkatimizi çekti: Proje stoku konusunda bizim daha çok mesafe kat etmemiz gerektiğini düşündük.
Yavuz Zeytinoğlu’nun  uyarısı ve çıkış yolu
Eskişehir’de uzun  süre  Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanlığı  yapan Yavuz Zeytinoğlu  “proje stokunun önemine” sıklıkla değinirdi. Derdi  ki, “ Bireylerin, kuruluşların ve kurumların zenginliğinin ölçüsü  birikmiş servet ve sermayeleri,  bankalardaki nakitleri değildir. Ellerinin  altındaki proje stokudur”.
Yavuz Zeytinoğlu’nun altını çizdiği gerçekliği  başta AB fonları olmak üzere birçok yerde fon bulunduğu halde değerlendirememe olgusunu  yaşadığımız zaman hep birlikte öğrendik.
Fatih Oktay’ın  yeni kitabının 162’inci  sayfasında  Çin’deki durumla  ilgili paylaştığı  saptamayı ödünç alalım:
“ Çin hükümetinin krize karşı canlandırma programını büyük bir hızla oluşturup uygulamaya koyması ve bir yıl içinde ekonominin büyüme hızını çift rakamlara çıkarmasıyla dünya bu başarının sırrını tartışmaya  başladı (…) Hükümetler ekonomiyi canlandırmak için devlet harcamalarını artırma yöntemini benimsediklerinde, karar aşamasından sonra, bu doğrultuda projeler geliştirilmesi, kaynak sağlanması, organize olunması için  uzunca bir zaman geçmesi gerekir. Çin’de, ekonomik büyüme odaklı yerel yönetimlerin her zaman kaynak bekleyen ‘kazma vurmaya hazır’ projeleri olduğu için, harcamalar kararın neredeyse hemen andından başlamıştı.(…) Çin’de  yerel yönetimler, finans sektörü, devlet şirketleri, Merkez Bankası, merkezi hükümet ekonomiyi canlandırma planına hep beraber  katkıda bulunuyordu. Kamu kaynaklı yatırımlarla  ekonomiyi canlandırıcı harcama artışına özel sektör de katılmıştı. Esas olarak ekonomideki oyuncuların tümünün  aynı yönde ve hızla harekete geçmiş olması programın başarısının altında yatan  bir diğer nedendi.”
Ne yapmalıyız?
Proje stoku  konusundaki dağınıklığımızı toparlamak, eksiklerimizi tamamlamak, yanlışlarımızı düzeltmek ve fırsatları  değerlendirebilmek için ne yapmalıyız?
Yapmamız gereken ilk iş, “büyük gücü”  iç koşulların yarattığının farkında olmaktır. İç koşullarımızı; ülkemizi, sektörümüzü, firmamızı ve kendimizi aşırı ve noksan değerlendirmenin tuzaklarına düşürmeden sorgulama  özgüvenine sahip olmalıyız. Sorunların çözümünde önceliğimiz kendi iç koşullarımızın yarattığı  ekosistemin geliştirici  etkilerini artıracak  yol ve yöntemleri aramalıyız…
Atmamız gereken adımlardan bir diğeri de, ülkemizin  küresel değer zincirinde almak istediği yeri bilerek  fırsatları en üst düzeyde  değerlendirecek “proje stokunu” elimizin altında  hazır tutmaktır.
Hiçbir kriz sürekli değildir… Her kriz sonrasından sonra  bir “yeni normale” varılır. Yeni normal koşullarının yaratacağı  fırsat ve tehlikeleri öngörmeden ve önlem almadan  başarıyı  yakalamamız  mümkün değildir.