İMPARATOR

Abone Ol

Şu yazıyı yazmayayım diye uzun süredir debeleniyorum, bırakayım konunun uzmanları yazsın. Ama uzmanlar yanlış değerlendiriyor, yanlış yorumluyor ve yanlış yazıyorlar. Tüm uzmanların aynı şeyi söylemesi nasıl ki o söylenenin doğru olduğunu göstermezse, belirli muhalif gazetelerdeki bir elin parmağından az olan yazarın dışında kalanların, gerek yazılı gerekse sözel yorumlarının tümü de temelden yanlış. Milli takım, Fatih Terim ve onun ettiği boyundan büyük çelişkili laflardan söz ediyorum. Son bir ayda maçlardan önce ve sonra bir çok kez uzun süreli açıklamalar yapan, ancak dediklerinin hiç biri anlaşılamayan sayın Terim Türkçeye yeni bir boyut katarken, Türk insanına da konuştuğu ana dili hakkında yeni ufuklar açıyordu. Ben bu şifreli konuşmaları dinlemekten ve çözmeye çalışmaktan bezmiş durumdayım, onun için birazda ben konuşayım, ama şifresiz olsun dedim...

Konuya yaklaşım baştan yanlış olunca sonu da doğal olarak yanlış geliyor. Ne demişti Adorno: "Yanlış hayat doğru yaşanmaz"... Bir kere şu anki Futbol Federasyonu nasıl yapılandı onu anlamak lazım. Resmen siyasetin güdümünde, zamanın Başbakanının işareti ile 2012 yılında, katılan delegelerin hemen hepsinin oyunu alarak, tiyatroyu andıran bir seçimle iş başına gelmişti. Federasyon Başkanı iktidar karşısında dizinin bağı çözülen babasının göz yaşlarını dindirmeye çalışıyor, kerameti kendinden menkul Kulüpler Birliği Başkanı olarak Büyükşehir Belediye Başkanı Yardımcısı da ona destek olma görevini yapıyordu. O günden beri de özerk olması gereken kurum siyasetin emir komuta zinciri çerçevesinde halen görevini sürdürüyor. Fatih Terim bu Federasyonun Galatasaray'dan ayartarak Milli Takımın başına getirdiği bir futbol adamı. Terim düşünce yapısı itibari ile iktidar ile uyum sağlamış, egosu yüksek, temeli olmayan özgüvenin sahibi bir şahsiyet. GS ile aldığı başarılar onun İtalya'da bir müddet çalışmasına bile neden oldu. İstanbul'a "Liderlik Eğitimi" vermeye geldiği gün İtalya'daki kulübüyle ilişkisi kesilmişti de müthiş bir ironi oluşmuştu. Başarılarının ardında başta değerli ailesinin bütün ömrü boyunca yanında olmasının, diğer yandan rastlantının böylesi, Gheorghe Hagi gibi bir yeteneğin dört sene boyunca kendisinin takımında yer almasının büyük rolü var. "Temeli olmayan özgüven" derken işin birazda bu tarafı, yani şans kısmını belirtmek istedim. Avrupa'nın en büyük ikinci kupasının ülkeye gelmesi; Terim'i bilen, öğreten, motivasyon ustası, futbol dehası konumuna yükseltti. Zaten potansiyeli vardı, siyasi iklimi yaratan Reis'in tam uyuşabileceği türden bir futbol adamına evrildi, adı yeni yapılan stadyumlara verildi. En doğruyu kendisinin bildiği, ikinci bir adama gereksinmesi olmayan, tek seçici, tek uygulayıcı, tartışmaya kapalı ve sadece milli takımın değil Türk Futbolunun sahibi durumuna getirildi. Korkarak da olsa Fatih Terim'i eleştirebilenlerin hiç birisi, asıl eleştirilmesi gerekenin adını bile ağızlarına alamıyorlar. Kendini yorumcu sanan bazı kabzımallar ise, Terim'i eleştirirsem acaba Cumhurbaşkanımızı da eleştirmiş olur muyum diye çekincedeler, onun için kolaya kaçıyor ve Arda'ya sallıyorlar. Unutulmasın bir ülke ancak en mutsuz çocuğu kadar mutlu olabilir. Türkiye'ye bak, milli takımını gör. Güzel ve yalnız ülkemde her şey eşyanın tabiatına uygun yürüyor...