Doğrusu bugünler, “hamasi” yazıların zamanı değil.
Hatta bazen, söylenecek sözün kalmadığı duygusuyla “yazı yazmanın zamanı değil” diye düşünüyorum.
Dört koldan saldırıyorlar…
Acımasızca, kalleşçe…
Neye- kime- ne için hizmet ettiklerini bildiklerinden bile emin değilim…
Nasıl yaptıkları ise malum. Düğünleri kana bulayarak, çocukları canlı bomba olarak kullanıp aralarında çocukların da bulunduğu onlarca kişiyi katlederek.
Bir sürü “örgüt” hep birlikte ortaya çıkmış, birinin tamamlayamadığını öteki yapar gibi, alçakça saldırıyorlar.
Bu cinayetlerin ardından, -söz bittiğinden olsa gerek- “dökülen kan yerde kalmayacak!” demenin ötesinde şimdilik yapılan somut bir şey görünmüyor.
Türkiye Cumhuriyetinin topyekun bir “hücuma” uğradığı tarihimizin en büyük terörist saldırısı olan 15 Temmuz’un –FETÖ’cü- suçlularının hesap verme dönemine girilmiş olsa bile, kendilerine dinci ya da etnik köken gözeten roller biçen başka örgütlerin “eylem” adı verdikleri kalleşlikleri sürüyor.
Tuzaklarla, pusularla, namertçe…
Birçok yerde yine patlamalar, canlı bombalar, şehitler, cenazeler, yaralılar, kan ölüm…
Sonunda bütün ülkenin getirilmek istendiği enkaz halinin “pilot” görüntüleri…
Epeyce bir süredir yalnızca güvenlik güçlerini hedef almakla kalmıyorlar. Sivil halka yönelik saldırıları da zaten yıllardır can almaya devam ediyordu.
Ancak, bu da “kesmedi” anlaşılan! Şimdi kalkmış, düğünlere saldırıyorlar.
Zira düğünler insanların yeni hayatlar kurulmasını kutladığı törenlerdir. Geleceğe yöneliktirler ve de insanlar güldükleri için aydınlık bir yanları vardır.
İnsanlara hem “ne hakla yeni hayatlar kurmaya, geleceğe umutla bakmaya kalkışıyorsunuz?“ mesajı gönderiyorlar, hem de akıllarınca eğlenmeyi yasaklıyorlar.
Ortaçağ’da İsa Peygamberin yaşarken hiç gülmediğini savunup insanları da gülmemeye zorlayan gerici hristiyan tarikatlarının papazları gibiler!
Çoluk çocuk, kadın erkek, yaşlı genç demeden öldürüyorlar. Üstelik, canlı bomba yeleği giydirdikleri 12-13 yaşındaki çocuğu “patlatarak”!
En zalimlere bile pes dedirtecek, tarihin en kanlı tiranlarını bile şaşırtacak yöntemler kullanıyorlar.
En son Gaziantep’te yaptılar…
Hayır hayır, yalnız Gaziantep’te değildi! Türkiye’nin bütün noktalarıydı hedefleri; inanç, köken, cins, ırk ayırdetmeksizin bütün halkımızdı.
Saldırıya uğrayan 81 vilayetin, yüzlerce ilçenin, onbinlerce köy ve mahallenin hepsiydi.
Güneydoğu’su, Batı Karadeniz’i, Ege’si, Trakya’sı, İç Anadolu’su ile bütün bölgelerimizdi.
Nasıl 15 Temmuz darbecileri tarafından yalnızca 250 kişi değil de bir ülke “taammüden” katledilmek istendiyse, IŞİD saldırılarında da aynı durum söz konusu.
PKK cinayetlerinde de Türk ya da Kürt herkes taammüden saldırı altında…
Bundan dolayı, ülkenin her bir kenti saldırıya uğrayanla aynıdır.
Örneğin, Eskişehir Gaziantep’tir!
Gaziantep Siirt’tir, Bursa’dır, Artvin’dir.
İzmir’dir, Van’dır, Edirne’dir, Adana’dır, Antalya’dır, Malatya’dır..
Aslında gün şimdi ses çıkarma, siyaset yapma, kardeşlikleri vurgulama, tüm teröristlerin hakkından gelme günüdür.
Zira, teröristler, eylemleriyle tüm otoriterleşme eğilimlerine çanak tutmakta, toplumda yeni baskı rüzgarları estirilmesine bahaneler yaratmakta, demokratik mücadele vermek isteyenleri bilinçli biçimde kendileriyle özdeş göstererek “iç ve dış destek” sağlamaya çalışmaktadırlar.