azar gecesi İstanbul’daki Galatasaray- Trabzonspor maçının son düdüğü çalınınca, spor programları yapan istisnasız bütün TV kanallarında, maçın hakemine karşı bir “doğrama harekatı” başladı.
Hakem, Trabzonspor’lu oyunculara çoğu haksız dört kırmızı kart göstermiş, iki penaltıda da yanlış düdükler çalmıştı.
Doğrusu, gecenin geç saatlerine kadar “sağlanacak reytinglere” bakıp ağızları sulanarak kendilerinden geçercesine “şehvetli” yorumlar yapan “futbol yorumcuları”, Türkiye tarihinde “ilk kez yaşandığını” öne sürdükleri bu maçın “tarihe geçecek bir karşılaşma” olduklarında oy birliği etmişlerdi!
Takımının gördüğü üçüncü kırmızı karttan sonra yere düşen kartı alıp hakeme gösteren ve bir eliyle dışarı çıkmasını işaret eden Salih Dursun, gecenin kahramanıydı. Doğrusunu söylemek gerekirse, Salih’in – muhtemelen centilmenlik dışı sayılıp ceza alacağı- bu hareketi, gecenin iki anlamlı protestosundan biriydi. İkincisi, haksız penaltı sonucu son dakikada mağlubiyet golü yiyen Trabzonsporluların, santra’da topu rakibe verip bundan sonra oynamayı reddetmeleriydi. Hakem, Galatasaraylı futbolcuların da maç bitene kadar kendi sahasında top dolaştıracağını anlayınca, kesintiler nedeniyle 10 dakika fazla oynatması gereken maçı bir dakika uzatmış, sonra da apar topar bitirmişti.
Gazeteciler için haber değeri taşıyan bu iki “protesto” dışında, yorumcuların tarihe geçecek diye abarttıkları bir şey yoktu aslında.
Zira, bu ülkenin toprakları, futbolla tanıştıkları yüz yıldan fazla zaman öncesinden beri ne hakem hatalarına, ne “facialara” tanıklık etmişti.
Ne şampiyonluklar hakemler sayesinde “el değiştirmiş”, ne pazarlıklar dönmüş, ne adaletsizlikler yapılmıştı.
Pazar gecesi, benim duyduğum en doğru yorumu, “delikanlılığıyla” bilinen 80’li yılların Fenerbahçe’sinin ünlü oyuncusu Abdülkerim Durmaz yaptı:
“Bu kadar şok olacak ne var anlamıyorum” dedi Abdülkerim, “bu hakem hataları bugünün işi değil ki, her zaman yaşanan şeyler!”
Eskiden, “bir büyük takım lehine” kasıtlı hatalar yaptıkları izlenimi yaratan hakemler, haksızlığa uğradığını düşünen takımın taraftarlarınca en şiddetli biçimde protesto edilirler, bazen da statlardan polis kıyafetleri giydirilerek kaçılırlardı.
En azından, artık verilen cezalar nedeniyle epeyce azalan hakemin cinsel tercihine yönelik herkesin bildiği ünlü tezahürat vardı!
Kırk- elli yıl önce Türkiye 1. Liginde görev verilen Bulgar, Romen, Yugoslav gibi yabancı hakemler de bazen bu “çirkin” tezahürattan paylarını alırlardı.(Ben de, bunu duydukça, “yahu bu herifler acaba kendilerine ne dendiğini anlıyorlar mı?” diye meraktan çatlar, sonra da anlamadıklarına karar verip binlerce taraftarın boşuna bağırdığını düşünürdüm!)
Uzatmayalım, o eski zamanlarda da “tarihi” ve “unutulmayacak” denilen hakem hataları yapıldı; hakemlerin hatalarından ya da onlara yönelik saldırılardan kaynaklanan pek çok kabahat, suç ve günah unutularak tarihin çöp tenekesine atıldı!(Bunlardan biri de, geçtiğimiz yıl Trabzon’da bir maçın ardından hakemlerin statta saatlerce alıkonulması ve bu açık suçu işleyenlere ne olduğunun unutulmasıydı.)
Emin olun, bu son “hakem faciası” da çok kısa sürede unutulacaktır.