Bu yazıyı Eskişehir’in seçilmiş yerel yöneticilerine, atanmış merkezi yönetim temsilcilerine, iş dünyası örgütlerinin liderlerine, üniversite öğretim üyeleri ve yöneticilerine, değişik sivil toplum örgütlerini temsil edenlere, medya mensuplarına ve ilgili olan herkese çağrı yapmak için yazıyorum.
Ülkemizde tarım ve hayvancılık alanında üretimin ve ticaretin koşulları köklü değişikliklere uğradı. Değişiklikler kırsal kesimle ilgili “bakış açımızı” ciddi biçimde sorgulamayı gerektiriyor.
Değişiklikleri kavramadan, tarım ve hayvancılıkta kırsal varlıklarımızı gerektiği gibi değerlendiremeyiz. Genel çizgileriyle baktığımızda;
• Nereden bakarsak bakalım, kırsal nüfus hızla kentsel alanlara göç ediyor. Ülkemizin değişik yerlerinde yaptığımız saha çalışması, görece farklılıklar olsa da, kırsalda yaşayan nüfusun 60 yaş üzerine çıktığı, fiziki olarak geleneksel toprak işlemesine bile gücünün yetmediğini gösteriyor.
• Genç kızlarımız ve delikanlılarımız kırsalda yaşamayı kendileri açısından rasyonel bulmuyor. Genç kızlarımız evlenirken kentte iş bulanları tercih ediyor.
• Aileden bağımsız kendi çekirdek ailelerini kurma , kendi sosyal yaşamları ve çocukların eğitimini dikkate alarak kentlerin sunduğu fırsatı değerlendirme eğilimi baskın hale geliyor.
• Ülkemizde toprakların yorgun olması, organik madde oranının çok düşüklüğü, mülkiyet yapısının toprakları aşırı parçalaması nedeniyle de ortaya çıkan işletme ölçekleri aile geçimini sağlamaya yetmiyor.
• Kente göç, özellikle kırsal üretimin mevsimlik karakterine uygun işgücü arzı yaratmıyor; kırsalda ekimde, dikimde, bakımda, hasatta işgücü bulmak giderek zorlaşıyor.
• Kırsal kesimde üreticilerin örgütlü olmaması, ürünlerin fiyat almasını engelliyor.
• Özellikle tek ürüne dayalı olan kırsal üretimde - sadece hububat, zeytin, çeltik vb- yılda bir kez pazara sunulan ürünlerde nakit akışının yılın değişik aylarına dağılmaması paranın harcanmasında sorun yaratıyor; üreticinin sürekli borçlanması sonucunu yaratıyor.
• Sulama, ilaçlama, gübreleme, sürme gibi toprağı işleme girdileri birim başına verimi artırıyor ama üreticinin faturasını da kabartıyor.
• Hasat kayıpları, hasat sonrasının depolama ve işleme altyapılarının eksikliği, örgütlü altyapıların yetersizliği kayıpları artırdığı gibi, üreticiyi bazı ürünlerde tüccarın insafına mahküm ediyor.
• Tarım araç-gereçleri teknolojisi çok işlevli – süren, tesfiye eden, karık açan vb- büyük makinelere yöneliyor; işlenecek arazilerin de makinelere göre ölçeklendirilmesi gerekiyor. Makinelerin dönebileceği toprak büyüklüğü, teknolojiye uyumun altyapısını oluşturuyor.
• Ulaşılabilirliklerin artması, daha uygun iklim ve toprak koşullarına sahip, daha ustaca açık ve gizli üretim destekleri yapabilen ülkeleri avantajlı hale getiriyor; ülke yöneticileri “ithalat silahını” zaman zaman kullanabiliyor.
• Gıda perakende yapısı farklılaşıyor; büyük perakendeciler doğrudan çiftçiyle alış-verişe giriyor, ama kendi aralarındaki rekabet ya da yüksek kar edebilme eğilimi de eklenince tarladaki fiyat ile markette ve manavda, bakkaldaki fiyatlar arasındaki fark açılıyor.
Kırsal kesimdeki üretim ilişkilerini değiştiren ve dönüştüren daha bir dizi etkeni listeye ekleyebiliriz. Neler olduğunu hemen herkes biliyor; sorunların teşhisinde çok fazla sorun yok. Çözümlerin nasıl olması gerektiğini ise yeterince tartışmıyoruz… Sorgulama, analiz ve örgütlenme ihtiyaçlarını yerel ölçekte nasıl ele almamız gerektiğini de bir başka yazıda paylaşalım.