Elbette bu şehrin de tarihi yazılacak...

Abone Ol

Rusya’nın ikinci büyük şehri St. Petersburg’un hikâyesi önemlidir.
1700'lü yıllara kadar harita üzerinde böyle bir şehir yoktur.
O dönemin Rus Çarı Pedro, bataklık olan bölgeyi 42 ayrı ada şeklinde inşa ederek yepyeni bir şehir yaratır.
Bazılarının "Deli", Rusların ise "Büyük" dediği Çar Pedro, sanata olan düşkünlüğü nedeniyle Avrupa’nın en iyi sanatçılarını, ustalarını ve mimarlarını şehre getirir.
Bunun yanı sıra, bu şehrin limanlarına yanaşan her geminin taş getirmesi zorunluluğunu koyar.
İşte bu dönemde binlerce resim ve heykel, yüzlerce müze, konser ve tiyatro binası ile köprüler yapılır, sonradan inşa edilen Petersburg şehrine.
Bunun sonucunda, dünyanın en önemli sanat merkezi haline gelir bu 42 adadan oluşan şehir.

***

Yoktan var edilen bu şehir, 1941 yılında Nazi Almanya'sı tarafından işgale uğrar.
Tamı tamına 900 gün sürer faşist işgal.
İşgal sırasında bombalanmadık yeri kalmaz şehrin.
Bu denli yoğun işgal altında Petersburg halkı ne yapar, biliyor musunuz?
Kendi canlarını kurtarmayı bir tarafa bırakıp, şehrin ortak malı olarak kabul ettikleri sanat eserlerini kurtarma telaşına düşerler.
Alman bombaları yok etmesin diye, sanat eserleri olan tablo ve heykelleri toprağa gömmeye, güvenli yerlere taşımaya başlarlar.
Dahası…
Şehirde bulunan tüm tiyatro ve konser salonları, faşist Nazi işgaline karşı şehir halkının toplandığı ve direniş planlarının yapıldığı yerler haline gelir.

***

900 gün sonunda işgal sona erer ve Almanlar yenilir.
Alman bombalarından kurtarılan sanat eserleri gömüldükleri ve saklandıkları yerlerden çıkartılır.
Sadece kurtarılan sanat eserleri ve binalarıyla bile bugün Petersburg, dünyanın en önemli sanat kentidir.

***

Sonuç olarak…
Petersburg halkı sadece Nazi Almanya’sının faşist işgaline karşı topraklarını değil, şehrin ortak malı olan sanat eserlerini korumak için direniş göstermiş ve bunu da başarmıştır.

***

Gelelim Almanya’ya…
Rusya işgali sonrasında Naziler ağır bir yenilgi alır.
Faşist Nazi İmparatorluğu çöküş içine girer.
Sonuç kaçınılmazdır ve Hitler’in intihar etmesiyle birlikte her şey biter.
Geriye, büyük acılar çekmiş, bombalanmadık yeri kalmamış, çaresizlik içinde bir ülke ve halk kalır.
Nazi İmparatorluğu yıkıldığında taşın taş üzerinde kalmadığı Almanya’da tek umut, sanattan başka bir şey değildir.
Bombaların yerle bir ettiği Almanya’da insanların moral bulabildikleri, normal yaşama dönebildikleri tek yer konser ve tiyatro salonları olur.
Öyle de yapar Almanlar.
Bombaların yakıp kül ettiği bir ülkenin küllerinden sanata sıkı sıkıya sarılarak yeniden doğarlar.
Dünyanın en kudretli ülkelerinden biri olmalarını sağlayan kalkınmanın temelini resmen kültür ve sanatla oluştururlar.
Bugün için Almanya’nın tüm kentleri kültür ve sanat kentleridir.

***

Buradan yola çıkıp lafı Eskişehir’e getirecek olursak…
Şehrin 20-25 yıllık sürecini gözden geçirdiğimizde, belediye başkanlarının yönetim anlayışından kaynaklanan pek çok kararını eleştirmek mümkündür.
Ancak...
Eskişehir'in kültür ve sanat şehri olması konusunda katkıları ve kararlı duruşlarının, şehri bu kimliğe kavuşturduğunu inkâr edip takdir etmemek mümkün değildir.

***

Sonuç olarak:
Eskişehir'in kültür ve sanat şehri olduğu artık tescillenmiştir.
Bana göre, tıpkı yukarıda bahsettiğimiz Petersburg ve Alman şehirleri gibi, ileride Eskişehir’in de kültür ve sanat şehri kimliğini nasıl kazandığının tarihi yazılacaktır.
Bu tarih yazılırken birilerinin buna nasıl karşı çıktığı, bu kimliği oluşturmak için çaba harcayanlara 25 yıl boyunca “Heykel ve festival belediyeciliği yapılıyor” diyerek görmezden gelen, karşı çıkan, dalga geçen ve küçümseyen eleştirisel dirençleri de yazılan tarihin altına mutlaka not olarak düşülecektir...

HADİ SIKIYSA YİNE DÖKSÜNLER...

Muhsin Yazıcıoğlu Bulvarı üzerine özellikle gece yarısı inşaat atıkları atılıyordu.
Atılan hafriyatlar yüzünden bulvar resmen çöplüğe dönmüştü.
Önceki gün bu köşede dile getirdik konuyu.
“Buraya getirip inşaat atıklarını dökenler, her fırsatta belediyeleri çöp toplamamakla suçlar. Bakın görün, yine bunların attığı inşaat atıklarını belediyeler kaldırır ama bu insanlar yine getirip inşaat atıklarını buralara dökmeye devam eder.” dedik.

***

Söylediğimiz gibi belediye ekipleri, buraya atılan inşaat atıklarını gün boyu kamyonlara yükleyip kaldırmış.
Bulvarın üzeri tertemiz olmuş.
“Yine getirip yine dökerler.” diye düşünürken sevindiğimiz bir haber aldık.
Meğer buraya bu inşaat atıklarını dökenler, hemen yanı başında bulunan MOBESE kamerasından tespit edilmiş ve dökenlere ciddi para cezaları kesilmiş.
Bundan sonra da dökecek olanlar tespit edilip gerekli ceza uygulanacakmış.

***

Hadi sıkıysa dökmeye devam etsinler şimdi...

BİRİLERİNİN DİKKATİNİ ÇEKMİŞ

Köşemizi takip eden bir okurun dikkatini çekmiş.
Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel’in kişisel Facebook sayfasında, Adıgüzel’in çalıştığı yer olarak daha önce görev yaptığı Sakarya Üniversitesi’nin ismi yazılı kalmış.
Belli ki rektör Facebook sayfasını pek kullanmıyor.
Ya da “çalıştığı yer” kısmının yenilenmesi bir şekilde unutulmuş.
Okur bizi uyarınca biz de rektörü uyaralım istedik.
Neticede çok da önemli ve elzem bir şey olmasa da insanlar bir şekilde bu tür detaylara dikkat ediyor...
Hatta bazıları bu tür detayları kendilerine dert bile ediniyor...