Siyaset, sadece meydanlarda atılan sloganlardan ibaret değildir. Parti içi süreçlerin hukuka, tüzüğe ve demokrasiye uygun yürütülmesi, siyasal hayatın güvenilirliğinin temel şartıdır. Son günlerde CHP’de gündeme gelen “mutlak butlan” tartışması, işte bu açıdan hayati bir önem taşımaktadır.
Mutlak butlan; Türk hukukunda, baştan itibaren geçersiz olan ve hiçbir şekilde geçerlilik kazanamayacak işlemleri ifade eder. Bir başka deyişle, sakat doğmuş bir kararın sonradan meşrulaştırılması mümkün değildir. Parti içi süreçlerde mutlak butlanın gündeme gelmesi ise, alınan kararların tüzüğe, hukuka ve demokratik teamüllere aykırılığını işaret eder.
Cumhuriyet Halk Partisi, sadece bir siyasi parti değil; Cumhuriyet’in kurucu değerlerinin, hukukun üstünlüğünün ve demokrasinin simgesidir. Dolayısıyla CHP içinde atılan her adımın, alınan her kararın, en küçük ayrıntısına kadar hukuki temele dayanması beklenir. Aksi takdirde, parti içi demokrasiyi güçlendirmek yerine zayıflatan, güven duygusunu pekiştirmek yerine sarsan sonuçlar doğar.
Bugün CHP’nin önünde iki önemli yol vardır:
Hukuku yok sayan keyfî uygulamaları sürdürmek,
Tüzüğe, iç hukuka ve demokratik ilkelere bağlı kalmak.
İlki kısa vadede belli çevrelere avantaj sağlıyor gibi görünse de uzun vadede partinin tarihsel misyonuna zarar verir. İkincisi ise belki zorlu, sancılı bir süreçtir; ama CHP’nin hem kendi üyeleri hem de halk nezdindeki güvenilirliğini artıracak tek yoldur.
Unutulmamalıdır ki, demokrasi önce içeride kazanılır. Kendi içinde adalet ve şeffaflığı tesis etmeyen hiçbir siyasi yapı, toplumda karşılık bulamaz. CHP, tarihi boyunca defalarca zor dönemlerden geçmiştir ama her defasında kurucu değerlerine sarılarak yeniden ayağa kalkmıştır.
Bugün “mutlak butlan” tartışması, yalnızca bir iç hukuk meselesi değil; CHP’nin demokrasiye, hukuka ve kendi üyelerine karşı samimiyet testidir.
Ve belki de bu tartışmanın sonunda sorulması gereken tek bir soru kalıyor:
“Kurucu iradenin partisi, kendi iradesini hukukun terazisine koymaya hazır mı?”