Ulaşım Koordinasyon Merkezi tarafından alınan bir kararla, Mustafa Kemal Atatürk Caddesi’nin ortasına dubalar yerleştirdi
***
Dubaların konulmasına gerekçe olarak da sürücülerin hatta dönüş yapmasının önüne geçmek olduğu ifade edildi.
***
Caddenin ortasına konulan dubalar, trafik düzenlemesi ve yol güvenliği açısından büyük tartışma konusu oldu.
***
Pek çok kişi uygulamayı eleştirdi, konulan dubaların trafiği daha da içinden çıkılmaz hale getirdiği ifade edildi.
***
Aynı UKOME şimdi, sola dönüşleri kısıtlayanların dışındaki tüm dubaların sökülmesine karar verdi.
Bunun anlamı açıkça “Biz bir işe kalkıştık ama yanlış yapmışsızın itirafı olsa gerek...
***
İster “Yanlıştan dönüldü” isterse “Uygulamanın arkasında durulamadı” diye değerlendirin, caddede artık sol tarafta bulunan sokaklara dönüşleri kısıtlayanların dışında dubalar yok.
Şimdi, bu dönüşleri engelleyecek dubaların da kaldırılması isteniyor.
Yarın bir gün bunlar da kalkar ve cadde eski haline getirilirse, o zaman da ya “Yanlıştan tamamen dönüldü” denilir, ya da ağa ile marabasını kasaba yolunda yaşadığı ve “Biz bunu neden yedik?” diye biten fıkrası anlatılır herhalde...
***
Sonuç olarak...
UKOME'nin, Atatürk Caddesini dubalarla bölmesi kararı ile ilgili kendine de şehre bir açıklama borcu var...
Karar yanlış sonuç verdiyse, bu uygulamanın sorunu çözmeyeceği niçin işin başında öngörülemedi?
Karar doğruysa, neden uygulamanın arkasında durulamadı?
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
DİLEKLERİMİZİN HİÇ BİRİ TUTMADI İYİ Mİ?...
Bolu Kartalkaya'dali Otelde, Dilovası parfüm imalathanesinde, Seyitgazi Ormanlarında yanarak can veren insanlar.
MESEM projesi kapsamında ölen öğrenciler.
Cinsel taciz ve tecavüze uğrayan çocuklar.
Cinsel taciz ve tecavüze uğrayan, cinayete kurban giden kadınlar.
Akıl almaz ihmallerin yol açtığı ölümler.
Ekonominin içine düşmüş olduğu o kötü durum.
İşsizlik, yoksulluk, yolsuzluk…
***
2025 yılında “kötü” adına ne varsa yaşadı bu ülke.
Koskoca bir yıl yüzü gülmedi bu ülke insanının.
Halbuki bir önceki yılın son gününün son dakikalarında tek bir dileği vardı insanların:
“Sevgi, barış, güzellik, mutluluk ve huzur”
***
Sağlık ve para’nın önüne koydu bu dileğini pek çok kişi.
Zira…
Sevginin olmadığı, güzelliğin yerini acı ve gözyaşına bıraktığı, mutluluğun yerini umutsuzluğun aldığı ve huzurun yerine korku ve endişenin kapladığı bir yılı kapatıyordu milyonlarca insan.
***
Dileklerin hiçbiri tutmadı iyi mi?
Koskoca yıl “İyi” adına hiçbir şey olmadı bu koca ülkede.
Keşke 2025'i yaşamadan direkt 2026 yılına geçme imkanımız olsaydı.
Yarın, yeni yıla girerken yine benzeri dilekleri olacak bu ülke insanının.
Yine sağlık ve paranın önüne “Sevgi, barış, güzellik, mutluluk ve huzur” dileklerini koyacak.
Ne diyelim?
Umarız 2026, “Keşke doğrudan 2027 yılına girseydik” demeyeceğimiz bir yıl olur...
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
MESAJ FALAN DEĞİL. SADECE HOŞUMUZA GİTTİ!
Mısır krallığı, köle sahipleri iktidarının sağlamlaştırılmasını başlıca görev sayıyordu.
***
Aşrı merkeziyetçi bir yönetim sistemi kurulmuştu.
***
Büyük zenginlikler, krallık hazinesine akıyordu.
***
Savaş ganimetlerinin yanında devlet gelirinin başlıca kaynağı, kalabalık bir görevliler kitlesinin halktan topladı vergilerdi.
***
Mahkemeler de köle sahiplerinin çıkarlarına hizmet ediyordu.
***
Eyaletlerde, adet olduğu üzere, krallığın yargıçlık görevini de, valiler üzerine alıyordu.
***
Yüksek yargıç ülkenin yönetiminde firavunun başlıca yardımcısı idi.
***
Firavunun kendisine gelince, O, ulu “tanrısal” yargılama yetkisinin temsilcisi olarak görülüyordu.
***
Şanına, halkın ve kölelerin çabasıyla kocaman piramitler dikiliyordu.
(İlkel, köleci ve feodal toplum isimli kitaptan alınmıştır)
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,