Beyaz Saray buluşmasının ardından ya Trump'ın kendi meşruiyeti?

Abone Ol

Çılgın dünyanın nereye doğru koşturduğunu anlamaya çabaladığım bu haftalık yazılarda konuyu bazen ben seçiyorum, bazen de konu beni seçiyor. Bu hafta ikincilerden: ABD’nin başkenti Washington’da üç yıl gazetecilik yaptıktan (ve ünlü Johnson mektubu üzerine kocaman bir kitap yazdıktan) sonra Beyaz Saray’daki Trump-Erdoğan buluşması hakkında bir şeyler yazmak zorundayım!
Duayen muayen diyorlar, bir şeyler bekliyorlar; 50 yılın tecrübesi sırtımda, üstelik söyleyeceklerim var. Buyurun:

GÖRÜŞME DEĞİL BULUŞMA

“Görüşmesi” değil “buluşması” dedim, çünkü aslında önemli olan o: İki demokratik ülkenin iki “normal” siyasetçisinin değil, kendine özgü kişilik özellikleriyle her an parlayabilecek – hatta patlayabilecek! – iki otoriter liderinin yan yana gelmesi söz konusuydu. Orada, o anda her şey olabilirdi!
Trump’ın Zelenski ile buluşmasını hatırlayınız. Başkan ve tüm adamları, dünyanın gözü önünde adamcağızı madara etmişlerdi.
Trump-Erdoğan görüşmesinin, Türkiye’nin isteği üzerine basına kapalı olarak yapılmış olmasını ben bu çerçevede değerlendirdim. Ne olur ne olmaz!
Uzun yıllar önce, orada bulunduğum dönemde, örneğin Başbakan Özal ile Başkan Carter ya da Reagan arasında böyle bir şeyin olması düşünülemezdi bile.
Belli ki “artist” televizyoncu Trump bu türden bir araya gelmeleri bir tiyatro oyunu gibi sahneliyor: Netanyahu’ya yaptığı gibi Erdoğan’ın oturacağı sandalyeyi tutması kuşkusuz doğaçlama değil, önceden çalışılmış bir mizansendi. Ülkesinde desteği azalmış olan Erdoğan’a “Her şeye rağmen sen benim için Netanyahu kadar önemlisin!” diyordu.
Bu mesajın merdiveninden, dokuz kat gökyüzüne çıkmak kadar, yedi kat cehenneme inmek de mümkündü.

MEŞRUİYET VE İTİBAR

Buluşmaya damga basan sözcük ise “meşruiyet” oldu. Bu sözcük (legitimacy), ABD’nin Ankara büyükelçisi Barrack tarafından kullanılmıştı. Trump ona, “Erdoğan’a meşruiyet vereceğim” demişti.
Tabii burada kıyamet koptu: Vay efendim, Erdoğan şimdiye kadar meşruiyet sahibi değil miydi, yani makamında yasa dışı olarak mı oturuyordu; öyle bile olsa Trump da kim oluyordu?
Meşruiyet kavramının fevkalade hassas olduğuna şüphe yok. Ancak Trump’ın çok şeyler beklediği Erdoğan’a “Sen meşru değilsin!” demesi de saçma olurdu. Ben Trump’ın sözcüğü “itibar” anlamında kullandığını sanıyorum. “Erdoğan’ın, benden önceki uykucu Biden döneminde Washington’da itibarı yoktu; biz tersini yapalım!” diyordu herhalde.
Türkiye’yi önemseyen herkesin bu itibarın faturası üzerinde düşünmesi gerektiğine şüphem yok. Neler verilecek, neler istenecek?
Her şeyi hazır denilen Kaan uçağının verilmemiş ruhsatının Kongre’den geçmesi için destek bunlardan biri olabilir. Al gülüm ver gülüm… Başkent Washington böyle işler, biliyorum.

CHP’YE GLADYO MU?

Ama daha fazlası da olabilir. Türkiye’deki anti-demokratik uygulamalara göz yummak ve hatta CHP’nin adım adım etkisizleştirilip saf dışı edilmesine ses çıkarmamak da buna dâhil olabilir mi?
12 Eylül döneminde böyle bir süreç yaşadım. Anti-demokratik uygulamalara Avrupa’dan ağır eleştiriler gelirken, Washington’da yönetim ve medya suspustu.
1970’lerde sola kayan Türkiye’nin blok değiştirmesini önleme amaçlı Gladyo operasyonu başarılı olmuştu.
Acaba diyorum, iktidara doğru yükselen CHP’ye karşı siyasal bir Gladyo operasyonu mu tezgâhlanıyor? Amerika’daki bazı Türkiye düşmanlarının tam da bunu önerdiğini daha önce yazmıştım. CHP’ye karşı yürütülen belediye operasyonlarının Gladyovari bir ısrarı yok mu?
Ama her şeye rağmen, gençleşen CHP yükselen dalga olmaya devam etmekte. Niçin? Bunun nedenleri ayrı bir yazıya değer.

TRUMP’IN MEŞRUİYETİ

Bu arada, Trump’ın da her iki anlamda gittikçe büyüyen bir meşruiyet sorunu olduğunu unutmamak gerekiyor. Akıl almaz anti-demokratik skandallar yaşanan Amerika’da sinirler gergin; her gün silahlar patlıyor, kan akıyor. Ekonomi de kötü sinyaller vermekte.
Gelecek yıl yapılacak Kongre seçimlerinde Trump’ın ağır bir yenilgiye uğraması ve Kongre’de çoğunluğunu kaybetmesi halinde “itibar” denklemini yeniden kurmak gerekebilir.
Önümüzdeki günler çok şeylere gebe. Saray gösterilerine fazla itibar etmemek gerekir diyorum.