Arılar'ın intikamı

Abone Ol

1986 yılı...

Bürüksel'de eğitimdeyim; hocamız José Bodeur.

Enstrümantel ve felsefik müzik yapan, doğa aşığı, çevreci birisiydi hoca.

O ders saatini, ünlü şarkıcı ve söz yazarı Jacques Brel'in "ASSEZ (YETER) " isimli şarkısını çözümlemeye ayırmıştı.

Hırstan, hazdan, hızdan başı dönmüş, son sürat uçuruma giden insana,

Ve onun çılgın, doyumsuz kibrine karşı protest bir şarkıydı bu.  

Şarkıdan öte bir başkaldırı, bir isyan, bir haykırış,

Hattâ bir yalvarıştı bu şarkı...

Kuşlar, kelebekler, arılar, börtü böcek;  

Ağaçlar, çiçekler, akarsular, çayırlar, çimenler,

Pompei'nin Son Günleri'ni yaşarcasına vandalizm bataklığındaki insana sesleniyor bu şarkıda:  

"Yeşilimizi kuruttun

Zehirlendin toprağımızı  

Boğuluyoruz dumanından...  

Yeter!

Asit yağdırıyorsun yağmur yerine...  

Kırlar ağaçsız,  

Yaylalar çiçeksiz,

Çoktan küstü güneş,  

Göz kırpmıyor artık yıldızlar...

Yeter!

Kulaklarımızdaki kuş cıvıltıları hani nerede?

Hani çocukluk rüyâlarımızı süsleyen hâreli kelebekler?

Bilinmeyen âlemlerin o tılsımlı kokuları,

Ve saçlarımızı okşayan ipek kanatlı rüzgâr,

Hangi diyârlara göçtü?

Ölüyor Mavi Gezegen

Mavi Gezegen beter!

YETER! YETER! YETER!"

*

Yıllar sonra nereden mi aklıma geldi bu bölük pörçük hatıralar?

Açıklıyayım.

Birincisi geçen hafta basında çıkan,  

"Yaylalar İmara Açıldı" haberi.

Zaten ormanların, tarım alanlarının ve sahillerin bir bir "rant"a açılması haberlerini duyuyorduk.

Bu beni daha da endişeye sevketti.

*

İkincisi ise,Van'ın Bahçesaray ilçesinden.

Güldürürken düşündüren bir tören haberi.

Arıcılar sezonun bereketli olması için "BAL DUASI" yapmak ister.

Törene Kaymakam başta, Müftü, Emniyet Müdürü, Jandarma Komutanı, Tarım Müdürü, Arıcılar Derneği Başkanı tam tekmil oradadır.  

Her resmî törende olduğu gibi burada da uzun uzun kuru ve hamasî konuşmalar yapılır.  

Sonunda mikrofon Müftü efendiye verilir.

Müftü efendi ezberindeki Arapça bir duayı okumaya başlar.

Duadan hazırûn da, arılar da bir şey anlamaz anlamasına da...

Olsun.  

Biz millet olarak hep anlamadığımız dualara "Amin" demez miyiz zaten?

Daha duanın başlangıcında arılar huzursuzlanmaya başlar. Dua uzadıkça huzursuzlukları daha da artar.

Vızıltıları vızıltı olmaktan çıkar.

Nihayet savaş tamtamlarını andıran bir hiddet ve şiddetle saldırıya başlarlar.

"Allah'ını seven kaçsın" dercesine can havliyle herkes bir yana kaçmaya çalışsa da arılar yapacağını yapar.

Önce müftü efendiyi, sonra da kaymakam ve diğer hazırûnu bir güzel şişlerler.

*

Gülmeyin...

Burada arılar hâl diliyle:

"Beyler, kendinize gelin, kendinize!

 Tamam anladık ağır bir cehalet ve ciddiyetsizlik içindesiniz.  

Ne çapınız, ne ahlâkınız ne de liyâkatiniz o makamları taşımıyor.

Benim yaşam alanım yüksek rakımlı yaylalar bir bir imara ve ranta açılırken...

Bitki örtüsü ve çiçekler betona boğulup yok edilirken...  

Siz burada anlamını bilmediğim bir dua ile kendinizi kandırıyorsunuz.

Beyler, aklınızı başınıza alın!  

Dinimizde "Fiili Dua" makbuldür.

Yapabiliyorsanız...

Önce benim yaşam alanım yaylalarıma sahip çıksanız...

Sonra da buraya gelip dua etseniz,

Daha makbul olmaz mı?" demişlerdir bence.

Ne dersiniz, sizce arılar haksız mı?