Dünyadaki 57 İslam ülkesinde yaşayan Müslümanlar dünya nüfusunun da dörtte birini oluşturuyorlar. Ancak bu ülkelerden teki bile gelişmiş ülke olarak adlandırılamıyor. Çünkü bilim üretemiyorlar ve bu nedenle de yüksek teknoloji ihraç edemiyorlar. Aralarında tek tük bir şeyler yapmaya çalışanlar var ama onlar da yetersiz kalıyorlar. Oysaki 10. ve 13. yüzyıllar arasında bilim ve teknoloji alanında altın çağını yaşamış bir İslam kültürü vardı. Daha sonra bu parlak dönem sona erdi ve İslam’ın bitmeyen ortaçağı başladı. Çöküşteki dönüm noktası “Müslüman aklının kapanması” ve “düşünce özgürlüğünün sona ermesi” olarak gösteriliyor. Yedi yüz yıl sonra yaşadığımız topraklarda yedi düvele karşı yapılan “Kurtuluş Savaşı” ve sonrasında ardı ardına sergilenen Cumhuriyet devrimleri ile akla ve bilime dayalı eğitim ve yönetim biçimine geçilmiş, karanlık dağıtılmıştı. Buna laik anlayışla oluşturulan aydınlanma, çağdaşlaşma ve sosyalleşme hareketi diyoruz. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında çok partili döneme geçişle birlikte oy ve iktidarda kalma uğruna, toprak ağalarının başı çektiği hükümetlerce karanlık yeniden inşa edildi…
Bugün karşımızda; neoliberal politikalarla gelir dağılımı eşitsizliğinin zirveye çıktığı, eğitim birliğinin yok edildiği, laikliğin rafa kaldırılıp tarikat ve cemaatlere teslim olmuş, karşı devrimi gerçekleştirmeye ve İslam Cumhuriyetini kurmaya az kalmış bir tek adam rejimi var. Bunun karşısında halka kurtuluşun ve demokrasinin yeniden kuruluşunun muştusu olarak “altılı masa” adı altında bir muhalefet topluluğu sunuluyor. Altılı masanın CHP dışındaki içeriğinde; laikliği içine bir türlü sindirememiş dinci partiyi, AKP’nin yıllarca bakanlığını yapmış neoliberal politikaların temsilcilerini, Emevî Camii’nde namaz kılma heveslilerini, ilk yıkımı yaratmış Demokrat Partinin torunlarını ve merkez demokrat sağı temsil ediyorum dese de içinde hala MHP artıklarını barındıran faşizan unsurları bulabilirsiniz. Hoş CHP içinde de bunlardan mebzul miktarda bulmak elbet olası. Demokrasinin çimentosu laiklik ilkesi ve gelir dağılımı adaletidir, bu altılı masa ile bu çimento karılabilir mi? Demek istediğim sağ politikaları oluşturan, hacmi ve etkileri kendinden menkul siyasi artıklarla bu kurtuluşun gerçekleşmeyeceğidir. Kurtuluşun ilk aşaması elbet tek adam rejiminin derhal sonlanması. Ama esas hedef; laik, emekten yana, kamucu, sosyal demokrasiyi benimseyen bir iktidara bir an önce kavuşmak olmalıdır. Gerisi boş bir hayaldir!..