Adaletin var mı?

Abone Ol

Dünyada en korkunç şey iyilikseverlikten ayrı düşmüş adalettir.
Hadi karar verelim: Acaba yöneticileri adil ve dürüst olan bir toplum yasalara karşı
saygılı ve hoşgörülü olur mu? Yoksa halkı adil ve dürüst olan bir toplumun
yöneticileri de adil, dürüst ve hoşgörülü mü olur?
Elbette her ikiside olmalıdır diyebiliriz ama ikinci olmadan yani toplum olmadan
birincinin olmayacağını da görelim artık. Bu yönetici dediğin kişiler halkımızın
içinden çıkmıyor mu? Bu İnsanları yetiştiren aileler bu ülkenin insanları değil mi? Bu
insanları eğiten eğitim sistemimizde ki öğretmenler bizim insanımız değil mi?
O zaman şöyle diyebiliriz: Toplumu yöneten ve şekillendiren bireylerin, toplumun
geleceği olan gençlerin; çocukluğundan gençliği geçinceye kadar onlara vereceği
eğitim sistemi önemlidir. Çağdaş ve bilimle desteklenmiş bir eğitim sisteminin
dışında sistem aramak cehalete davetiye çıkarmaktan başka bir işe yaramaz. Eğitimde
başarıya ulaşmanın yolu, çağdaş ve bilgiyle donatılmış öğretmenlerle olur. Çürüme
önce ailelerden, sonra okul ve cevreden başlar. Güçsüz adalette, adaletsiz güç de
korkunç şeydir. Dünya düzeninde güçlü bir adalet sistemine sahip topluluklar her
konuda başarıyı yakalamışlardır. Güçsüz bir adaletse o ülkenin insanlarını çaresizliğe
ve yoksulluğa iter. Bazı yazarlar adaleti daha bireysel bir temele, ahlakçılık ya da
iyilikçilik temeline oturtmak ister. Mauriac’ın bu konuda görüşü şudur: “Dünyada en
korkunç şey iyilikseverlikten ayrı düşmüş adalettir.” Her ne olursa olsun, adalette
süreklilik kaçınılmaz bir koşuldur, işte bu yüzden geç kalmış adalet adalet değildir
denir.