Paranın, şöhretin ve gücün öne çıktığı, insani değerlerin yozlaştığı bu yüzyılımızda
insanlığımdan utanır oldum desem abartmış olmam. Çocuk tacizlerini kanıksayacak
kadar alçaldık. Okusunlar diye gönderdiğimiz çocuklarımıza yurt denilen o yerlerde
on, onbeş çocuğun ırzlarına geçiliyor ve o kentte halkın, idarecilerin sesi çıkmıyor!
Utanıyorum. Çocuk gelinlerse kanayan yaramızdır. Bebeği ile oynadığı yaşlarda
evlendirilen bu çocukları koruyamadığımız için utanıyorum! Tanrının bizlere
lütfettiği o sevimli hayvanları, kedileri yakıp, köpeklerin ayaklarını kesebiliyoruz.
Yaşamlarına yardımcı olmamız istenen bu canlıları arabamızın arkasına bağlayıp
sürükleyebiliyoruz. Utanıyorum.
Yüreklerimiz taşlaştı, acıma duygumuz köreldi. Biz böyle bir toplum değildik. Ne
oldu bize anlamış değilim. Yoksa biz zaten böyle bir toplumduk; ortamı uygun
gördük de çözüldük diyorsanız ben de sizlere katılıyorum. Toplumda haksızlığa ve
adaletsizliğe karşı duyarsız kalmayan insanlarımızın kavgayı ayırırken, olan olaylar
neticesinde hukuk tarafından suçlu bulunmasına ne diyelim!
Önce insanın kendini bilmesi yani kendisine karşı saygısı olması gerekmez mi?
Kendine saygısı olmayan insanın evrene karşı saygısı yani edebi olabilir mi? Elbette
olmaz. Bizdeki edebiyat kavramı bile edepten gelir. Edepten doğan veya edep
bildiren eserlerin adı da edebiyat demek değil mi? Elbette bütün varlıklara karşı
edepli olacağız. Edepli insan bu alemde kimseyi ayrıştırmaz. Edepli insan kimseyi
ötekileştirmez, kimseye zulmetmez, kimsenin işini zorlaştırmaz. Edepli insandan
çirkinlik değil güzellikler görebilirsiniz. Edepli insanın yanında öfkeniz yok olur.
Tarihin birinde çok edepli bir adam varmış. Bir gün birisi “ne edep yahu, hayran
kaldım doğrusu, peki bu kadar edepli olmayı nasıl öğrendiniz?" diye sormuş: Edepli
kahramanımız da cevap vermiş; “edepsizlerden öğrendim” demiştir.