Umuda karşı inancını yitirmiş kimi bezgin ihtiyarların bu yorgunluklarını sanki yaşlılığa bağlı kaçınılmaz hastalıklardan biri olarak görüp çevresine sürekli umutsuzluğu aşılaması çok sık görülen bir durumdur. Dünya üzerinde karanlık tarafından kuşatılan, umudu kırılan, yaşama sevinci tükenen ilk insanmış gibi hissederler kendilerini. Oysaki uygarlık ve insanlık tarihi nerelerden, ne gibi zulümlerden süzülüp gelmiş bugünlere, anımsamak lazım. Her şeye karşın tarih belli bir yöne doğru insandan yana akmakta. Bir taşı bir tepeye sürükleyip ardından taşın yeniden yere yuvarlanışını hüzünlü gözlerle izlemekle cezalandırılmış Sisifos’a inat, insanlık o günlerden beri aşağıya yuvarlanan taşın peşindedir. Francis Bacon “umut iyi bir kahvaltı ancak kötü bir akşam yemeğidir” derken her şeylerini umuda bağlayanları da sonunda hüsran bekler demek istiyor herhalde. Umut seni bir yere kadar doyurur bir yere kadar yeterli olur daha sonrası insanın beklentileri çok farklılaşır. Başlangıç için umut etmek iyidir ama bir zaman sonra beklenen umudu gerçekleştirebilmek için çaba göstermek, emek sarf etmek gerekir…

Tüm kademelerde yüz yüze eğitim nihayet başladı. Çocuklarımız on beş ay sonra okullarına dönüyor. Türkiye okullarını en uzun süre kapalı tutan ülke olarak bir başka rekora daha imza attı. Okullarımızda çağdaş eğitim için çırpınan öğrenciler, veliler, ilericiler umuttur. “Her şeye rağmen gözümün önünde güzel bir gelecek canlandırmaktan kendimi alamıyorum” demiş Van Gogh.  Karşı devrimci, karanlık güçler tarafından görmezden gelinen Türkiye kadın voleybol takımı umuttur. Afgan kadınlarının Taliban karşısındaki yürekli direnişi bir umuttur. Kim olursan ol, bir açılışta kurdeleyi erken kesti diye bir damlacık çocuğun kafasına, orta parmağını kırarak, kapı çalar gibi kafasına vuran sevgisizlik ortamına karşı sosyal medyada uyanan infial bir umuttur. Gel de “herkese içindeki iyilik kadar iyi bir hayat dilerim” diyen Sabahattin Ali’yi anma. İnsan umutla, insana olan sevgisi ve inancıyla yaşar…