On günden bu yana çok geniş bir alanı kaplayan ve bir türlü kontrol edilemeyen “yangın felaketini” yaşıyoruz.
Başa çıkmakta zorlandığımız büyük bir ‘çaresizlik’ içindeyiz.
Yaşadığımız depremler ve zaman zaman meydana gelen sellerden sonra bu kadar yaygınlık gösteren bir yangın felaketi ile ilk kez karşı karşıyayız.
Yangından kurtulamayan ya da yangın söndürme çalışmaları sırasında yaşamını yitirenlere Allahtan rahmet, yaralı kurtulanlara acil şifalar diliyorum.
Yitirdiğimiz tüm canlılar için üzüntümüz çok büyük. 
Evlerini, geçim kaynaklarını, anılarını, geçmişlerini kaybeden vatandaşlarımıza zorluklara karşı dayanma gücü diliyorum. 

Yangınlar, önlenmesi zor olan doğal afetlerden olabilir ama tıpkı depreme hazırlıkta olduğu gibi önceden tüm yönleriyle planlanması gereken bir konu.
Genel olarak bakıldığında ülkemizde ormanlarla ilgili gerekli yasal düzenlemeler çok açık bir şekilde yapılmış durumda.
Anayasanın 169. Maddesinde “Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli yasaları yapıp, tedbir almakla” yetkili kılınıyor.
Aynı maddenin devamında “Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir” hükmü yer alıyor.
19 Nisan 2018’de son düzenlemeler yapılan Orman Yasasına göre ise “Orman İdaresi, orman yangınlarını önlemek ve söndürmek maksadıyla her türlü hizmeti yapar ve yaptırır” deniliyor. 
Yani ormanları koruma ve yangın söndürme görevi Orman İdaresine verilmiş.
Anayasa ve yasa çok açık bir şekilde ortadayken Tarım ve Orman Bakanı, “Orman Teşkilatı yerleşim yerlerini korumaktan –aslında birinci derecede sorumluluk belediyelerdedir- ormanların yanmasına müsade etmek zorunda kaldık” dedi.
Ne yazık ki başında bulunduğu bakanlığın yasasını bilmediği anlaşılan Tarım ve Orman Bakanı ile karşı karşıyayız.
Zaman içinde anlam veremediğimiz açıklamaları olan bakanlarla karşılaşmıştık ama bu kadarına tanık olmamıştık.
Sorumluluğu başka bir kuruma atarak yönetim zafiyetini kapatmaya çalışmanın anlaşılabilir hiç bir tarafı yok.

Dünyadaki bir çok örneğinde olduğu gibi ülkemizde de kamu yönetimi orman yangınlarını önlemek, yangın ortaya çıktığında ise “Yangın Yönetimi” ile ilgili planlarını yaşama geçirmek zorunda.
Gelin görün ki yangın söndürme ile ilgili Orman Bakanlığının yeterli hazırlığının olmadığı ortaya çıktı.
Bakanlığın Uluslararası norm ve standartlara uygun bir “Orman Envanteri” bile mevcut değil.
Yangın söndürme ekiplerini ve makine ekipmanı yönlendirmede “Yetki Planlaması” yapılmamış.
Yangın söndürme uçağı, helikopteri yok.
Yangın söndürme konusunda yeterli eğitimli kadrosu yok.
Yangın koordinasyon merkezleri etkili olamıyor.
Özetle, karadan ya da havadan yangına acil müdahale konusunda iyi bir planlama yapılmadığı ortada.
Diğer yandan yangın söndürme konusunda deneyimli kadrosu ve uçakları olan Türk Hava Kurumu (THK)’nu itibarsızlaştırma, kaynaklarını elden çıkarma, çalışamaz hale getirme konusunda ise  siyaseten yoğun bir çalışma yapıldığı anlaşılıyor.

Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi eğitimi almış bir kişi olarak kamu yönetiminin böylesine büyük bir felaketi yönetme konusundaki Anayasa ve yasaları yok sayan tavrını anlamakta güçlük çekiyorum. 
Ayrıca “Kamuda kaynakların verimli kullanılması” ilkesiyle taban tabana zıt olan bir anlayışla THK uçaklarını pistte atıl bekletmek, aynı uçaklar için başka ülkelere kiralama ücreti olarak milyonlarca lira ödemek kamu zararına yol açmaktır ve aynı zamanda suçtur.
Kamu yönetiminde keyfiyetin hakim olması, halkın yardım çığlıklarına karşın yanlışlarda ısrar edilmesi felaketin yaşandığı bölgelerde geri dönülemez kayıplara yol açmaya devam ediyor.

Çok geniş bir alana yayılan ateş çemberini söndüremeyen, zamanında müdahale etmeyerek can ve mal kayıplarını önleyemeyenlere seslenelim.
“Biz nerede hata yaptık da bu kadar orman kül oldu” sorusuna yanıt aramakla doğruları yapmaya başlayabilirsiniz.