Siz siyasetle ilgilenmeseniz bile siyaset sizinle ilgilenir” deyişini bildikleri halde kimi okurlar siyasi yazılardan pek hoşlanmazlar. Oysa Çinli çağdaş sanatçı ve aktivist Ai Weiwei'ye göre “her şey sanat, her şey politikdir”. Bir de okurun istemediği ve hoşlanmadığı şeyleri yazarsanız, istediği şeyleri yazmanız için uyarır sizi nazikçe.  O zaman da Nietzsche’nin “benim ağzım sizin kulaklarınıza göre değil” lafı geliveriyor aklıma. Platon 2500 sene evvel “siyasetle uğraşmamanın cezası, sizden daha aptal olanlar tarafından yönetilmektir” demiş, ama önünde olanak varken kendisi de uğraşmamış, hatta nefret etmiş, hocası Sokrates’in Atina demokrasisi tarafından idama mahkum olmasından sonra. Aslında ben de seviyorum kendimi günlük sorunlardan soyutladığımda, havadan sudan ve güzelliklerden söz etmekten. Eskişehir’den İstanbul’a taşınalı 6 yıl olmuş ancak pandemi araya girince iki yıldır da Antalya’daki yazlık evde kalmaya başladık Korona korkusundan. Geçen hafta özel bir işim için kısa süreliğine İstanbul’a gittim. Vaktin ve paran varsa gerçekten pek güzel İstanbul, ikisi de yoksa hiç çekilmez. Özlemişim kalabalığı, curcunayı ve boğazı…

Boğazda Arnavutköy’de bir meyhaneye gittim. Siyaset yazmayayım da size meyhanede gördüklerimi anlatayım. Girişte kapıda sizi bir yazı karşılıyor: “Herkesi mutlu edemezsiniz çünkü rakı değilsiniz”. Sahi siz herkesi mutlu edebilir misiniz? Mutlu olmak kadar, mutlu etmekte önemlidir insan olabilmek açısından. İçeri oturuyorsun tam karşına Aydın Boysan ustanın bir sözünü çerçeveletmişler: “Günah olduğu için içmeyenler yanlış yapıyor. Aklı başında sarhoşluk cennetin provasıdır” yazıyor. Öbür duvarda bu kez Cemal Süreyya’nın bir lafı asılmış: “Ertesi günü bilemem ama rakı içtiğin güm ölmezsin”. Bunları anladım da tek anlayamadığım garsonların önlükleri üzerinde yazanlar: “Rakıyı sek, kadını tek seveceksin ki çarpmasın”.  Herhalde kafiye için yazmışlar, sek ve tek uyumu için. “Rakıyı da kadını da tek seveceksin” olarak değiştirmek lazım o lafı. Böyle boşboğazlık yapmak da güzel oluyormuş arada bir tekrar denemeliyim. Şimdi dün 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutladık desem, acaba siyaset yapmış olur muyum? Öyle ya söz edecek olursak; Mustafa Kemal demek gerek, ümmet olmaktan çıkıp yurttaş olma bilincinin temelinin atıldığı gün demek gerek, emperyalizmin ve uşaklarının dize getirilmesi demek gerek. Türlü düzmecelerle 28 Şubat’ta mağduriyet yarattılar diye Türk ordusunun seksen küsur yaşlarındaki onurlu, Atatürkçü generalleri intikam amacıyla 30 Ağustos’u içeride kutlamak zorunda kaldılar. “İnsanlıktan nasip almamak” diye bir deyim var mıydı Türkçede? Nereden nereye geldik lafı tamam da nereye gideceğiz acaba? Batı korkuyu yenerek ilerledi, biz korkuya yenilmemeliyiz…