Aksaray'da görev yaptığım yıllardı...
Ansızın İçişleri Bakanımız aradı.
- Vali Bey Trabzon'dan isteniyorsun. Seni göndermeyi düşünüyoruz. Ne dersin?
Bir an şaşırsam da hemen toparladım.
 "Ne mi derim? Allah derim, Allah..." diye bağırmak gelse de içimden bağırmadım. Sevinerek,
-Trabzon'da görev yapmaktan onur duyarım Sayın Bakanım, diye cevabı yapıştırdım.
Böyle tayin durumlarunda yapılacak ilk iş, yeni görev yapılacak ili her yönüyle tanımak elzemdir.
Daha derinlemesine tanımak için Trabzon'un şöyle bir röntgenini çekmek istedim ve araştırmaya başladım.
Yanılmıyorsam o zamanki merkez nüfusu 300-400 bin civarıydı. Öyle dişe dokunur bir sanayi de göremedim.
Ama bu kent benim gözümde bir rüyâ kentti ve
muhteşemdi.
Öyleyse bu kenti gözümde ütopya yapan,  böylesine muhteşem gösteren neydi?
Düşünürken zihnim birden aydınlandı;  sebep Trabzonspor'du !
Sonra Barcelon'alar, Real Madrit'ler, Liverpool'lar gözümün önüne geldiler.
Baktım ve gördüm ki, bu şehirleri efsane yapan  o şehrin takımları imiş.
Düşündüm de, futbol bir kent için ne kadar önemli imiş?
Hatta spordan çok daha fazla birşey; bir sanayi, bir sektör, bir reklâm, bir imaj,
Ve çok büyük bir zenginlik demekmiş.
*
Eskişehirspor'umuz...
 Anadolu'nun futboldaki Kuvay-ı Milliye'si 1. ligden düştü.
Kent olarak Eskişehir de...
Hem de sessiz sedasız; ağlayanı bile olmadan...
 Bizim Yunus'un yüzyıllar öncesinden ,
"Bir garip öldü diyeler
Soğuk su ile yuyalar
Üç günden sonra duyalar"
Dediği gibi...
*
Evet hak etmedik biz bu takımı!
Bu kentin nimetlerinden beslenen, maddî manevi imkânlarıyla büyüyenler;
Kara günlerinde takımın adını bile anmayıp semtinden dahi geçmeyenler;
 İyi günlerinde göstermelik bir siyah-kırmızı atkıyı boynuna dolayıp protokolda baş köşeyi kimselere kaptırmayanlar;
"İyi gün dostu" kuruluş, siyasetçi ve yöneticilerle bu takımı hak etmedik.
Eskişehirspor ve taraftarının seçimlerde sonuca tesir edecek hiçbir ağırlığı olmadığı düşüncesi ve miyop gözlükleriyle bu takıma şaşı bakanlara,
Sandıkta "Öyle olmaz böyle olur!" deyip ders veremeyen taraftarımızla bu takımı hak etmedik.
Halbuki ES-ES Taraftarı, bu takımın en büyük zenginliği ve gücüdür; bunu biliyoruz.
Ama o büyük güç oranında siyasi süreci etkileyemedik; anlamak istemeyenlere ders veremedik.
Dost acı söyler.
Siyasetin bir "hayır kurumu" olmadığını anlayamadık. "Dilene dilene değil, direne direne" hak elde edileceğini düşünemedik.
Ve düştük...
Şimdi bize ağlamak yakışır.