5 Aralık 1934, bir çok kişinin belki de anımsamadığı bir tarih olmasına karşın Türk kadınları için bir dönüm noktasıdır.
81 yıl önce bu tarihte kadınlar, TBMM’de Anayasanın 10. ve 11. maddelerinde yapılan düzenlemeyle seçme ve seçilme hakkını kazandılar.
O dönemde bir çok dünya ülkesine göre çok önde olan bu yenilik ne yazık ki zaman içinde gereken gelişmeyi gösteremedi.
Rakamlar, Türkiye’de kadının siyasetteki temsilinin iyi durumda olmadığını ortaya koyuyor.
1 Kasım 2015 genel seçimi sonucunda TBMM’ye giren kadın vekil sayısı 82’de kaldı.
Meclisteki kadın temsili oranı ise %15.
Dağılıma bakarsak, AKP’den 33, CHP’den 22, HDP’den 24, MHP’den ise 3 kadın vekil seçilebildi.
Dünyadaki diğer ülkelere bakıldığında 125 ülke arasında kadın temsili oranında 90. sıradayız.
Diğer yandan, 27 kişinin bulunduğu Bakanlar Kurulunda sadece iki kadın bakan görev yapıyor.

Yerel yönetimlerde ise oranlar çok daha kötü durumda.
30 Mart 2014 yerel seçimi sonrasında,
– 30 Büyükşehir Belediye Başkanlığının yalnızca 3’ünde,
– 1364 İl, İlçe ve Belde belediyesinin ise 37’sinde kadınlar, Belediye Başkanı seçildiler.
– Belediye Meclis üyeliğinde kadınlar % 10.72,
– İl Genel Meclisi Üyeliğinde % 4.79 oranında kaldılar.

Rakamlar da gösteriyor ki,
Karar mekanizmalarında kadınlar yok.
Demokrasinin beşiği olan yerel yönetimlerde kadın oranı çok düşük.
Diğer yandan anımsatalım, Türkiye’deki kadın muhtar sayısı sadece 636.

Siyasi partilerin il, ilçe yönetimlerinde (bazı partilerde yönetimlerde kadın kotası olmasına karşın) yeterince kadın bulunmuyor.
Her kademede kadın delege sayısı az.
Partilerin Genel Merkezlerinde yönetici kadın sayısı yeterli değil.

Kadınları siyasetin dışına iten elbette ki çok sebep var.
Önemli nedenlerden bir tanesi, Türkiye’de siyasetin yapılma biçimi.
Örneğin, siyasetin akışı içinde doğal görülen, gecenin ilerleyen saatlerine kadar süren yemekli, içkili buluşmalar kadınlara göre değil.
Gece yarılarına kadar köy, ilçe dolaşmak, etkinliklere katılmak kadın için bir çok güçlük içeriyor.
Evdeki işler, çocuklar varsa yaşlıların bakım ihtiyaçları gibi konular da kadının hareketlerini kısıtlıyor.
Diğer yandan kadınlar, bazı partilerde haremlik selamlık anlayışa göre kısıtlanan dar alanda siyasi çalışma yapabiliyor.
Geçen gün Üniversitede siyasette kadın konusunu tartışıyorduk.
Sohbette İsveç’te kadın milletvekillerinin Meclisteki çalışma saatlerinin kadınlara göre düzenlenmesini talep ettiklerinden söz edildi.
Gerçekten de çok mantıklı bir istek.

Siyasete kadın bakış açısını yansıtmak, demokrasinin gereğidir ve olmak zorundadır.
Türkiye pratiği ise kadınları toplumsal ve siyasal tüm alanlardan çekilmeye zorlayan bir seyir izliyor.
Son on üç yılda uygulanan politikalarla kadınlar;
Sosyal hayattan alı konuldu.
Eğitimde frsat eşitliğinden bilinçli olarak yararlandırılmadı.
Çocuk anneler, çocuk gelinler toplumsal bir yara olmaya devam ediyor.
Kadın, giyimi kuşamıyla baskı altına alındı.
Kadın bedeni üzerinden yürütülen tartışmalar ise can yakıcı biçimde sürüyor.
Bu sürecin devamında toplumsal yaşamdan dışlanarak, ev içinde kalmaya zorlanan kadının siyasette var olmasını beklemek aslında büyük bir hayalcilik olur.
Türkiye’de kadınlar, kendilerinin verdikleri mücadele ölçüsünde değil, erkeklerin izin verdiği kadar siyasette var olma savaşı veriyor.
Türkiye’de siyasette kadınlar için çifte baraj varlığını devam ettiriyor.
Seçim barajı.
Erkek barajı.