Ne zamanki herhangi bir coğrafyada savaş çıkar, iç yakıcı görüntüler, türlü yollardan evimize, odalarımıza kadar girer, yüreğim daralır, boğazımda bir kocaman yumruk, nefes alamam.
     Bilirim çünkü, oradaki sivil halkın yaşadıklarını, acılarını, çaresizliklerini taa içimde hissederim. Empati kurmama gerek kalmaz, kendim tüm bedenimle orada yaşarım.
     Ve kurulu düzenlerin, zavallı masum canların, insan dışında, sokaklardaki, evlerdeki evcillerin nasıl da mağdur edildiklerini, nasıl da acılar içinde yaralı ,aç, açıkta, şaşkın, ürkek, oradan oraya kaçıştıklarını, sonlarının ya acılar içinde uzun süreçte ölüm ya da kısa yoldan, bir bombardımanda göçüklerin altında yitip gittiğini bilirim.
     Şimdi yine çok yakınlarımızda bir savaş yaşanıyor. Savaşın taraflarından hangisi haklı, yapılan müdahale işgal midir yoksa haklı gerekçeleri var mıdır? Bu konularda söz sahibi olan veya olduğunu düşünen öyle çok ağız var ki. Bu nedenle fikir yürütmüyorum. Tarih nasılsa er ya da geç bu bağlamda doğru yorumunu yapacaktır.
     Benim derdim, savaşın yaşandığı Ukrayna’daki evlerinde el bebek gül bebek bakılan kedilerin, köpeklerin halleri. Ve elbette sokaklarda gözetlenen, sevilen, bakılan evcil canların halleri. 
     Çok eski değil,  EURO 2012 Avrupa Futbol Şampiyonasında, bu ülkede turnuvaya 7 ay kala, yetkililerin sokak hayvanlarına karşı savaş başlattığı ve sokakta yaşayan kedi ve köpekleri çuvallara doldurup boğarak ya da yakarak yok ettiği iddia edilmişti. Ukrayna sokaklarında 900 derecelik mobil fırınlarla hayvan avına çıkan yetkililerin, yakalayabildikleri hayvanları canlı bir şekilde yaktıkları iddia edilmiş, 2012’ye kadar 250 bin sokak hayvanını yok etmeyi planlayan Ukrayna hükümeti, sivil toplum kuruluşları ve hayvanseverlerin yoğun tepkisiyle karşılaşmıştı.
     Bu nedenle halen sokaklarda canlı kedi, köpek var mı çok iyi bilmiyorum ama varsa, onların savaş ortamında ne halde olduklarına kaygılanıyorum. Çünkü iyi biliyorum ki insanlar kendi canlarının derdine düştüklerinde hayvanlara merhametleri asgariye iner.
     Yine de, bizlere ulaşan haberlerde, resimli görsellerde, videolarda, pek çok ülkeden kaçan ailelerin, beraberinde kedilerini, köpeklerini de yanlarına aldıklarını görmek az da olsa içimize su serpmekte.
     Lafın özü; savaş her canlı için acı sonuçlar getiren ve şu yaşadığımız çağa hiçte yakışmayan bir olgu. Barışçıl yollardan sorunları çözmek varken nedir bu yıkım, kan, acımasızlık. Medeniyet diyoruz, bu mudur göstergesi?
     Yazımı, beni çok etkilemiş olan, annemin, dedemin ağzından aktardığı bir savaş anısıyla bitireceğim. İstiklal Savaşı’nda, Sivrihisar’ı işgal eden Yunan askerleri kaçarken, beraberlerinde, büyük dedemin sahibi olduğu koyun sürüsünü de götürmüş, günler sonra, sürünün köpeği, tek bir kara koyunla dönmüş gelmiş. Büyük dedem çok mutlu olmuş, koskoca, kıymetli sürüsünü kaybetse de, tek bir koyunun, vefalı, emektar köpeğiyle birlikte dönmesi ona dünyaları vermiş. Gözyaşlarıyla onları karşılamış, “kara koyuna da güzel bakın, yemini, yoncasını eksik etmeyin önünden, yaşasın yaşadığınca” demiş.