Ben de bir anneydim; Bir şehrin çöplüğünde buldular beni, arka ayaklarım bağlı, defalarca tecavüz edilmiş, önce acıdan sonra utançtan bir kere değil bin kere ölmüş bir anneydim ben de.

     Bir çöplükte belediye ekiplerince zehirli iğneyle vurdular beni. Henüz ölmemiştim, vücudum soğumadan, canım beni terk etmeden üzerime attılar iki kürek toprağı. Yeni doğmuştu tam on tane yavrum; kokumdan buldular yattığım çukurda beni, açtılar, kurumuş memelerime sarıldılar. Onları üyütemeyeceğim, besleyemeyeceğim korkusu, çıkmayan canımı o anda oracıkta çıkarttı.

     Ben de bir anneydim; Bir şehrin barınağında demir parmaklıkların ardındaydım, insanlar beni mahallelerinde istemedi diye, bebelerimin pembe ağızları memelerimde, ben kuru ekmeğe talim. Olsun onlar yanımdaydı ya.  Bir gece sabaha karşı, dost bildiğim veterinerler geldi yanıma, bebeklerimi sırasıyla gözlerimin önünde zehirleyip öldürdüler. Sonra da beni

     Çok uzaklarda değil, bizim ülkemizde. Önce patimi, sonra kuyruğumu kestiler; hiç canım acımadı, bebeğimi ateşe verip, gözlerimin önünde yakana kadar.

     Ben de bir anneydim.

     Süt annelik yaptırdılar bana, yetim kalmış tam sekiz cana. Onlar büyüyünce yanımdan alıp sahiplendirdiler teker teker, beni de işin bitti deyip sokakların acımasızlığına salıverdiler, yapayalnız.

     Sahipliydim, sevenlerim vardı bir zamanlar.

     Onlara birbirinden sevimli yavrular verdim, hem kendim sevindim hem sahiplerimi mutlu ettim. Çoğunu sattılar bebelerimin. Sonra yaşlandı artık deyip, bir dağ başına koydular, arkalarına bir kez bile dönüp bakmadan.

     Ben de bir anneydim.

     Deniz aşırı ülkelerden, kilometrelerce yol kat edip geldim ülkenize, sazlıklarda yuva kurdum, kendimce türküler tutturdum mutluluğumdan küçük yavrularım doğunca. Bir gün bir lokma etime tamah edip bir avcı vurdu beni, vücudumda bin bir saçma. İşlemeli deri çantasında yollanırken köyündeki sofraya, aklımda son kez  bir soru: sazlıktaki yuvamda bıraktığım üç küçük can ne yapar ki bundan sonra.

     Ben de bir anneydim,

     Topaç gibi tam beş tane yavrum oldu, onları en güvenli bulduğum bir bodrum köşesinde, yanlarından hiç ayrılmadan on gün kanımı sütüme katıp besledim. Memelerim temelli boşalınca, bir koşu köşedeki çöpe gittim bir şeyler bulup yemeye. O gün insanların annelerinin gününü kutladıkları günmüş meğer.   Bir araba hızla geçti üzerimden, oysa ki bebelerime kavuşmama bir iki adım kalmıştı, memelerim hala sıcak ve sütlü. Son duyduğum, onların acıyla yalvaran, beni çağıran sesleriydi,

      Ben de bir anneydim, anne.

      İnsanoğlu Anneler Günü'nde, kutsal saydığı, onun gibi yarlarının olmadığı, bastığı yerin cennet olduğunu vurguladığı ANNELERİ' ni ziyarete gidip ellerini öptüler. Ama hiç birinin dikkatini çektiğini sanmıyorum; köşe başında, ağzındaki minik bebesine güvenli yer arayan anne kedinin, canını dişine takıp üç küçüğü için gösterdiği o  kutsanası çabayı. Ne acıdır ki bunlara, bu ılık Mayıs gününde, evlatlarından bir çift tatlı söz bekleyen, "Anneliğin" sadece kendilerine verilen bir ayrıcalık olduğunu sanan anneler de dahildi.