Ülkemizin geleceği olan gençlerimizin sorunlarının mevcut yönetim tarafından önemsenmediği hatta yok sayıldığı bir dönemden geçiyoruz.
Üniversite mezunu işsiz gençler her ortamda seslerini duyurmaya çalışıyor.
Üniversiteye yeni giren gençler ise ‘barınma sorunu’ nedeniyle gündemin ilk sırasına yerleşmiş durumda.
11 üniversite öğrencisinden sadece 1’inin devlet yurduna yerleşebildiği bir ortamda barınma ihtiyacı gerçekten de çok büyük bir sorun olmaya devam ediyor. 
Bu bağlamda gençler parklarda, sokaklarda sabahlayarak “Barınamıyoruz” eylemleri yapıyor.
Üzülerek gözlemliyoruz ki, mağduriyet yaşadığı için hak arayan öğrenciler ‘suçlu sayılıyor’ şiddete maruz kalıp gözaltına alınıyor. 
Bu noktada belirtelim, “Barınamıyoruz” tepkileriyle ilgili Eskişehir Valiliği’nin koronavirüs tedbirlerini gerekçe göstererek öğrencilerin eylemlerini yasaklamasını anlamak mümkün değil. 

Genel olarak bakıldığında 20 yıl önce 1 milyon 882 bin olan üniversite öğrencisi sayısının bugün 8 milyon 250 bine ulaştığı görülüyor.
Artan öğrenci sayısına karşın yeterli sayıda yurt yapılmadığı için ‘açık’ büyümeye devam ediyor.
Ekonomik zorlukların baskısı altındaki gençler tam bir çaresizliği yaşıyor.
Devlet yurtlarının yetersizliği ekonomik durumu biraz daha uygun olan öğrencileri özel yurtlara, yoksul ailelerin çocuklarını ise ‘cemaat yurtlarına’ itiyor.
Artan öğrenci sayısına karşın yeterince yurt yapmayan mevcut iktidar tarikat yurtlarını ise destekliyor. 
Bu kuruluşlara öğrenci başına ‘barınma’ ve ‘beslenme’ yardımı olarak “Devlet desteği” veriliyor.
Devletin destek kapsamında TÜRGEV, TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti, Ensar Vakfı gibi dernek ve vakıflara ‘bir ayda ödeyeceği para’ 19 milyon TL’nin üzerinde. 
Üniversitelerin açık olduğu 9 ay boyunca yapılacak ödeme 173 milyon TL’yi geçecek.
Tarikat yurtlarına aktarılan bu kadar büyük bir kaynakla  ‘devlet yurdu yapılması’ ne yazık ki politik olarak tercih edilmiyor.

Diğer yandan devlet yurtlarında kalan öğrencilerin de sunulan hizmetten ne kadar memnun oldukları da ayrıca üzerinde durulma değer.
Camı olmayan odalara bile öğrencilerin yerleştirildiğini görüyoruz.
Ortak buluşma saatlerine ve ‘dini buluşmalara’ katılmayan öğrenciler, çeşitli bahaneler öne sürülerek yurttan atılabiliyor.
Temizlik ve çevre koşullarıyla ilgili olarak da tüm yurtların aynı seviyede olduğu söylenemez.

Her yıl Eylül ayında kente yeni gelen kalacak yer arayışında olan çok sayıda öğenciyle karşılaşıyoruz. 
Eskişehir’de KYK (Kredi ve Yurtlar Kurumu) yurdu çıkmayan öğrencilere hitap eden ‘özel kız yurtlarının’ çoğu yıllar içinde kapandı.
‘Öğrenci evi’ olarak bilinen Apart evlerde ise ücretler oldukça yüksek ve öğrencinin yıllık sözleşme imzalaması isteniyor.
Kısa süre içinde birlikte kalabileceği arkadaş bulup iki veya üç kişiyle birlikte apart kiralaması da kolay değil.
Ayrıca KYK’da yedekte olan öğrencilere asıla geçme olasılığı nedeniyle apart evlerde yer verilmiyor. 
KYK yurdu çıkan şanslı öğrenciler ise okul başlamadan bir kaç gün öncesinde bile yurda giriş yapamıyor.

Oysa ki yurt sorununun çözümünde inşaaat sektöründeki deneyimi gözönüne alınarak TOKİ öncü bir kurum olarak devreye alınabilir. 
Evlerini, odalarını makul bir ücret karşılığında öğrencilere kiralamaya tahsis edebilecekler için “Ev pansiyonculuğu” desteklenebilir.
Merkezi yönetim tarafından Belediyelerin yurt projelerine ‘özel kaynak’ tahsis edilebilir.
Tekrar edelim, devlet tarafından cemaat yurtlarına aktarılan kaynaklar ‘doğru yerde’ kullanıldığında binlerce öğrencinin yurt ihtiyacını karşılamak hiç de zor değil.

Yeter ki “Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz” anlayışından vazgeçilsin.