Çok farklı başlıklı ve içerikli bir yazıydı bugün sizlerle paylaşacağım. Kafamda öyle kurgulamıştım. Ama günlük gazetelerimizin birinin ön sayfasında büyük puntolarla verilen haberi görünce dayanamadım. Bahse konu haber başlığı, 70' li yıllarda Bülent Ecevit'in dillerden düşmeyen sloganı, "Ne ezen ne ezilen insanca hakça bir düzen" di.

     İşte oradan esinlendim; hakça bir düzen için yeryüzünde adaletsizliğe uğrayan sadece kendi cinsim mi? Ya hayvanlar, her fırsatta daha çok sömürebilmek adına aşağıladığımız canlılar, masumlar. Doğumlarında kendi istekleri dışı bu aleme gelenler, kategorize ettiğimiz et, süt, binek hayvanları dediklerimiz. Bekçilik yaptırdıklarımız, sırtlarına taşıyacakları yükün çok fazlasını yüklediklerimiz. Avcılık histerilerine alet edilen canlar. Beslenmenin ana kaynağı deyip anne sütünü içerken mezbahalara yolladıklarımız..

Sonuç olarak tüyüne, derisine kadar sömürdüklerimiz. Bu canların hisleri, duyguları var mıdır diye düşünmediklerimiz. Annesinden ayrılıp kasaba teslim edilirken acıyla bağıran kuzular, seslerini duymadığımız danalar, giden evlatlarının peşinden çaresizlikle bakan, görmezden geldiğimiz anneler.. 

     Lafın özü; sömürü üzerine kurduğumuz bir alemde, beklediğimiz, umduğumuz, hasretini çektiğimiz huzuru, gerçek dinginliği asla bulamayacağız. Ne zaman ki dünyada insanoğlu, kendi cinsi dışındakileri sömürmekten vazgeçer, gerçek hakça düzeni kurar, en azından bu bağlamda ciddi mücadeleye girer, işte o zaman savaşlar, haksız bölüşümler, doğa katliamları bitmese de azalır..

     İnsan dışındaki canlılar bizler için yaratılmış, bizlerin hizmetkarları değildir. Onların da aynı biz insanlar gibi aile hayatları vardır, yaşamdan keyif almaya hakları vardır. Biraz dikkatle takip edersek, gören gözlerle bakarsak anlarız. Ve istersek bu canlılarla birlikte, başka bir alemdeki cenneti hayal ederek değil burada, o cennette yaşayabiliriz..

     Kısacası ne sömürülen ne sömüren, gerçek anlamda her canlıyla birlikte huzurla, barışla yaşanan bir alem!