Ülkelerin yönetim biçiminin temel belirleyicisi hiç kuşku yok ki en üst seviyedeki liderdir.
Liderler, benimsedikleri ideoloji ve iktidarda kalma yöntemleriyle ülkelerinin kaderine damgalarını vururlar.
Uygulamalarıyla siyasal ve toplumsal değişimlerin belirleyicisi olarak tarihe geçerler.
Bu bağlamda bir süredir en çok izlenenler grubunda yer alan Netflix firmasının imzasını taşıyan “Zorba Nasıl Olunur” belgeseli gerçekten de önemli bir yapım.
Diktatörler ve yöntemlerine dikkat çekilen animasyon ve gerçek görüntülerle sunulan 6 bölümlük bir belgesel.
Adolf Hitler “ Gücü Ele Geçir”
Saddam Hüseyin  “Rakiplerini Bastır”
Stalin “Gerçekleri Maniple Et”
İdi Amin “Korku Rejimi Kur”
Kim Jong Un “Sonsuza Dek Hükmet”
Muammer Kaddafi   “Yeni Bir Toplum Oluştur” bölüm başlıklarıyla anlatılıyor.

“Her diktatör, ‘demir yumrukla’ ülkesini yönetmek için ‘Mutlak gücün el kitabını’ bilmek zorundadır” temasıyla hazırlanan görseller tarihsel sıra içinde izleyiciye sunuluyor.
Siyaset bilimi ile ilgilenenler diktatörlerin kişilik özellikleri ile ilgili çok sayıda yazı okumuş olabilirler belki ama belgeselde diktatörlerin ortak özelliklerine mizah desteğiyle yapılan vurgular dikkat çekici.
Tarihi ve siyasal olayları yorumlayabilmek için acımasız ve baskıcı liderlerin profilini iyi anlamak gerekli. 
GÜCÜ ELE GEÇİR: ADOLF HİTLER
Hitler, öfkeli konuşmalar yaptı, kalabalığın arasından sıyrılarak öne çıktı.
Kendisini “kurtarıcı” olarak gördü. 
Diktatörler, Tanrı tarafından atanan özel kişiler olduklarına inanırlar.
Nefret söylemini kullandı, Almanya’yı yahudilerden temizlemeyi hedefledi, “milli haysiyeti” yüceltti.
Ortak değerler insanları bir araya getirdiği için bu yöntemi seçti.
Zamanı geldi kendisini “Halk adamı” gibi gösterdi.
“Ben bu halka aitim, Alman halkına aitim” söylemiyle halkla yakınlık kuruyormuş gibi yaptı.
Ülkesini komünistleri suçlayarak Nazi kontrolü altında “Polis devleti” haline getirdi.
Diğer partileri kapattı, basını susturdu, medyanın ve sinemanın gücünün farkındaydı.
Hiç bir diktatör tek başına ülkeyi yönetemez, kendine sonuna kadar bağlı ekibini kurdu.
Propaganda Şefi “Joseph Gobbels” her daim destekçisiydi. 
“Halkın tehdit edildiğinde otoriter liderin desteğine ihtiyaç duyacağını” öngörerek kitleleri birleştirdi. 
RAKİPLERİNİ BASTIR: SADDAM HÜSEYİN
Saddam Hüseyin, katliam ve karmaşanın iyi fikir olduğundan yola çıkarak rakiplerinin zayıf taraflarından yararlandı.
Üst düzey parti mensuplarının ‘sadakatini’ satın aldı.
Patolojik “narsist kimliğiyle” toplumda korkuyu canlı tuttu, en yakınındakileri sürekli aşağıladı.
Doğal kaynakları kamulaştırdı, başına ‘kendi adamlarını’ getirdi.
Aslında “Hakeme para verilmeden büyük maça çıkılmaz” felsefesini uyguladı.
“Komplike kleptokrasi” (ülkenin tüm kaynaklarını çalmak anlamına gelir) rejimini kurdu. 
Devletin parasını, kaynaklarını çaldı.
Ticareti ele geçirdi, fiyatları yükseltti, fahiş vergiler getirdi.
Akıl oyunlarında uzman oldu.
Eleştrilere her zaman saldırı ile cevap verdi.
Herkes harcanabilirdi, gerektiğinde en yakınlarını, damatlarını bile öldürttü, cenazelerini şehirde dolaştırdı.

Dizide yer verilen iki despot liderden bazı kişilik örneklerini verdim, benzer özellikleri diğerlerini de izleyince görebilirsiniz.
Çoğuna yakın tarihte tanıklık ettiğimiz görüntüler karşısında üzülmemek elde değil.
Diğer yandan diktatörlerin kitleleri nasıl ikna ettiği konusu, içinde bulundukları toplumun siyasi, ekonomik ve sosyal koşulları ile çok ilgili olmakla birlikte “kitle psikolojisi bilimi” bakımından ayrıca üzerinde durulmaya değer.

“Diziyi izledikten sonra güncel örnekler aklınıza gelecek mi” sorusuyla yazıyı noktalayalım.