Geçen hafta yazımda bir parça bahsetmiştim. 
Korana testimizin pozitif çıkması sebebiyle Yunus Emre Devlet Hastanemizde "Zorunlu İkamet" te olduğumuzu. 
Çok şükür önemli bir sıkıntı yaşamadık. 
 
 

Üzücü olan Eskişehir' deki vakalarda korkutan artış. 
Düşünüyorum da bu artışa bir parça da biz katkıda bulunduk. 
Maalesef... 
Halbuki ne kadar da titiz davranmıştık.  
Onca dikkatimize karşın yine de bu meretin bulaşmasına mani olamadık. 
Üzgünüm ve kendimi suçlu hissediyorum. 

Şu an bütün insanlık, "Koronavirüs" adlı, görünmez bir düşmanın topyekûn saldırısıyla sarsılıyor. 
Toplum olarak biz de bundan nasibimizi alıyoruz. 
Demem o ki, şu hususu kafamıza iyi sokmamız gerek: 
Bir "Görünmez Düşman" tarafından  topyekûn saldırı altındayız. 
Buna karşı yapılacak savunma da topyekûn  olmak zorunda. 
Bu mücadele sadece Sağlık Teşkilâtımızın omuzlarına yüklenemez. 
Şu an en yakın tanığıyım; 
Onlar, sağlık müdüründen müstahdemine ve hayatları pahasına, cansiperâne görevlerini yapıyorlar. 
Toplum olarak...  
Ya biz..? 

Kabul edelim;  genel olarak sabıkalıyızdır. 
Tedbirlere aldırmaz, uyarılara kulak asmaz, kurallara uymayı bırak, hattâ tersini yapmaktan tuhaf bir zevk alırız. 
Millet olarak, ayarı bozuk orkestra gibi bir türlü ritim tutturamaz olduk.  
Tecrübelerimden bilirim:
Ülkemizin bir deprem bölgesi olduğuna bakmadan inşaatı çürük yapar, sorumluluğu "Kader"e yükleriz.  
Başımıza gelecekleri hiç düşünmeden gidip sel yatağına ev yaparız. 
Jet Fadıl'lar, Tüysüz Oğlan'lar, Banker Kastelli'ler ve daha niceleri...  
Kaç kez dolandırıldığımızı unutur, yine de dolandırılırız. 
Bizi dolandıranları üstüne üstlük gider milletvekili seçeriz. 
En traji- komiğini de Çernobil vakasında gördük. 
Nükleer Santral patlamış, bütün yetkililer: 
"-Çay'larımız radyasyondan etkilenmiştir. Aman ha, bir süreliğine içmeyin!"diye bas bas bağıra dursun. 
Kimin umurunda! 
Emmim kahveye giriyor, ilk işi: 
-Oğlum ver bana bir radyasyon! Tavşan kanı olsun! 
Garson yılışarak bağırıyor: 
-Usta çek abime tavşan kanı bir radyasyon! 
Bir ara durum öyle bir hal aldı ki, bizim mübarek "Çay"ın adı radyasyon oldu. 
Anlayacağınız radyasyona bile kahramanca kafa tuttuk. 

Sakarya yazmış: Eskişehir'de korkutan artış, diye. 
2.3. dalgalardan ve "mutant virüs"ten bahsediliyor. 
Lütfen yetkililere kulak verelim. Kurallara titizlikle uyalım.  
Hem kendimizi, hem sevdiklerimizi koruyalım. 
Ancak böyle yaparsak sağlık teşkilatımıza destek olabilir, bu belânın üstesinden gelebiliriz. 
Çünkü bu savaşta en çok yorulan, mağdur olan onlar. 
Sağlık Müdürümüz Prof. Dr. Uğur Bilge son derece duyarlı. Her an sahada görüyoruz; hastane ve hasta ziyaretlerini hiç ihmal etmiyor. 
Başhekim Mustafa Karagülle, Başhekim Yardımcıları Ersin Işıldı Gamze Akın Mumcu, Semra Can Mamur ve Başak Erben ekip olarak fedakârca 7/24 koşturuyorlar. 
Hele de Enfeksiyon Hastalıkları 8. Servisi... 
Dahiliye Uzmanı Mehmet Mustafa Budak sorumluluğunda ve her türlü risk altında kovitle mücadelenin tam da göbeğindeler. 
Başta Sağlık Hizmetler sorumlusu Işın Soysal ve Servis Sorumlu Hemşiresi Nalan Karakaya olmak üzere diğer Hemşire Hanımlar;  
 Esra Karasakal, Fatma Ceyhanlı, Ferda Balun, Gamze Uçar, Hatice Saraç, Hülya Civci, Kübra Özdemir, Perihan Arslankaya, Seher Aydemir, Serap Refik, Sibel Yılmaz; 
Diğer çalışanlar, Abdullah Saygı,Necmiye Çetinkaya,Nilüfer yıldırım, Nihal Bilmez ve Özlem Budak... 
Hepsi birbirinden sıcak, hepsi birbirinden gayretli... 

Biz genelde eksikleri ve kusurları yazar ve eleştiririz. 
Doğrudur;  eleştirmeliyiz de... 
Ancak yeri geldiğinde de hakkı teslim etmek  gerek. 
Her türlü riski göze alarak, gece gündüz durmaksızın koşturan sağlık çalışanlarımızı anmak, onlara lâyık olduğu değeri vermek hepimizin  vicdan borcu olmalı. 
Geçen hafta da belirttiğim gibi, 
Ne kadar hak verirsek verilsin bu insanların hakkı ödenmez!