Toplum olarak bir yıla yaklaşan süreden beri devam eden pandeminin yarattığı çok yönlü sorunları yaşıyoruz.
Ekonomideki çarkların dönme hızının düşmesi ve ticari yaşamdaki yoğun kapanmanın etkisiyle çok zor bir dönemden geçiyoruz.
Tüm bu olumsuzluklar en derin ve sarsıcı şekliyle yaşanırken iktidar partisinin işsizlik ve yoksulluğu yok sayan tavrının örnekleri ise ne yazık ki artarak devam ediyor.
Son olarak iktidar partisinin bir milletvekilinin “Kuru ekmek yiyorsa aç değildir” söyleminin en hafif ifadeyle “kötü niyetli” bir yaklaşım olduğunu kayda geçmek gerekli.
Yatağa aç giren çocukları, açlıktan ölen bebekleri görmeyen, halkın gerçeklerine sırtını dönen bir siyasi anlayışla karşı karşıyayız.
Oysa ki, daha bir kaç gün önce Samsun’un Canik ilçesinde bir vatandaş eline “İş Aş” yazarak kendini köprü korkuluklarına asarak intihar etti.
Oğluna pantolon alamadığı için yaşamına son veren baba,
Odun parası olmadığı için fön makinasıyla çocuklarını ısıtıp yan odaya geçerek intihar eden anne yokluk, yoksulluk nedeniyle canına kıydı.
Bu bağlamda açlık sınırı altında yaşam mücadelesi veren binlerce insanın çığlığını duymayan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın “Türkiye’de yoksulluk sorun olmaktan çıktı” ifadesinin elbette ki toplumda herhangi bir karşılığı yok.
Cumhurbaşkanının “Eve ekmek götüremiyoruz” diyen kişiye “Abartıyorsun, al bu keyif çayını iç” ifadesini kullanması ise geniş kitleleri ilgilendiren temel sorunlara en üst mertebeden nasıl bakıldığının bir göstergesi olarak karşımızda duruyor.
Gerçekten de anlaşılır gibi değil.

Ekmek, bizim kültürümüzde sembolik anlamlar taşır.
Ekmek, emeğin karşılığıdır.
Ekmek, geçimi sağlamaktır.
Ekmek, karın doyurmaktır.
Ekmek, berekettir.
Ekmek parası için çalışılır.
Eve ekmek götürülür.
“Ekmek alamamak” ise yokluğun ve yoksulluğun en önemli göstergesidir.

Aslında iktidarın küçük ortağı tarafından sunulan ”askıda ekmek” kampanyası gelinen noktayı bütün açıklığıyla ortaya koyuyor.
İktidara gelmeden önce ikinci dünya savaşı dönemindeki zorunluluklardan doğan “ekmek karnesi” uygulaması üzerinden “yokluk, kıtlık vurgusu” yaparak siyaset yapanların bugün “ekmeği” önemsiz bir nesne olarak görmesinin üzerinde durmak gerekli.
İstanbul Büyükşehir Belediyesinin artan ucuz ekmek talebini karşılamak için Halk Ekmek büfelerinin sayısının arttırılması önerisine karşı çıkılmasını da halkın gerçeklerinden kopuşun önemli bir göstergesi olarak belirtmek yanlış olmaz.

Avucuna “İş Aş” yazarak intihar eden vatandaşı, yokluk içinde kıvranan milyonlarca kişinin ekmek derdini görmezden gelerek “İnkar” eden siyasiler kamuoyu vicdanını derinden yaralıyor.
Diğer yandan,
“Yeterince çalışmadın, ibadet etmedin, şükretmedin” denilerek “yoksulluğu kader olarak kabul ettirmeye” çalışmanın siyaseten yanlışlığını zaten tartışmaya gerek yok.
Yoksulluk asla kader değildir, olmamalıdır.
Bilindiği gibi iktidarlar, halkını yoksul kılmamak, refahını arttırmak için vardır.

Güncel siyasetin kişisel ve kültürel değerlerimizi alt üst eden, gerçekleri saptıran, yaralayıcı uygulamaları karşısında;
Barış Manço’nun “Halil İbrahim Sofrası” şarkısının dizelerini tekrar edip duruyorum.

Yıllardır sürüp giden bir pay alma çabası
Topu topu bir dilim kuru ekmek kavgası
Bazen durur bakarım bu ibret tablosuna
Kimi tatlı peşinde kimininse tuzu yok..