Gündemin  akışı içinde o kadar çok açıklama yapılıyor ve farklı olaylar yaşanıyor ki çoğu kez üzerinde yeterince değerlendirme fırsatı bile bulamadan unutup gidiyoruz.
Geçtiğimiz günlerde KKTC’nin kuruluş yıldönümü törenine katılan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın konuşmasından bazı cümleleri anımsatmak istiyorum.
Cumhurbaşkanı, KKTC Cumhurbaşkanı’na hitaben konuşmasında ”Uygun bir yerde 5 dönüm arazi temin etmek suretiyle Cumhurbaşkanlığı makamını süratle inşa edelim ve bu makamı oraya taşıyalım. Zira bu tür makamlar farklı ülkelerin bakışını da değiştirir” ifadelerini kullandı.
Ülkenin kişi başına ürettiği milli geliri, ekonomik verileri, demokrasi alanındaki başarısı gibi bir çok önemli ölçüt yerine saraylar, uçaklar, çok sayıda makam aracı ve benzeri şatafat unsurları mı diğer ülke yönetimleri üzerinde olumlu etki bırakır?
Bu sorular kafamızda yanıtlanmayı beklerken Cumhurbaşkanının Kıbrıs’a bahsettiğimiz törenler ve kapalı Maraş bölgesindeki pikniğe MHP liderinin yanı sıra çok sayıda partili, bürokrat, danışman ve korumayla birlikte 7 uçakla gittiği öğrenildi. 
Pikniğin “İtibardan tasarruf edilmeyen maliyetinin” tahminini siz okuyuculara bırakıyorum.

Ekonomide yeni vergiler, kemer sıkma uygulamaları, zorunlu ödemeler getirmesi beklenen “acı reçetenin” gündemde olduğu bir dönemde iktidarın ısrarla hangi harcamalardan vazgeçmediğinin örneklerine bakmak gerekli.
Anımsayalım, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığının hava filosundaki uçak sayısı Katar’ın hibe ettiği “Uçan Saray” olarak adlandırılan uçakla birlikte 16’ya yükseldi. Bu lüks filonun masrafının yıllık milyonlarca dolar olduğu hesaplanıyor.
Uçaklar çoğalınca yeni bir alana gereksinim duyuldu. Atatürk havalimanı gerekli tadilatlar yapılarak Cumhurbaşkanının uçak filosu için özel bir havalimanı haline getirildi.
Oysa ki bir çok ülkenin liderinde olduğu gibi örneğin Almanya Başbakanı tarifeli uçağa biniyor. Hollanda başbakanının ofisine veya kral ile görüşmeye giderken bisiklet kullandığı görüntüleri biliyoruz.
Türkiye makam araçlarında da dünya rekorunu elinde tutuyor. Yine örnek verdiğimiz Almanya’da makam aracı sayısı 9 bin iken ülkemizde makam aracı sayısının 125 bin, Cumhurbaşkanlığına ait lüks araç sayısının ise 268 olduğu belirtiliyor.

Başka çok önemli bir harcama kalemi ise geçiş garantisi verilen köprüler, oto yollar, hasta garantisi verilen şehir hastaneleri anlaşmaları.
Korona virüsünden dolayı mücbir sebep nedeniyle sözleşmelerinin feshedilebilmesi ya da ödemelerinin ertelenmesi tartışılabilecek olan otoyollar, Avrasya Tüneli, Osmangazi ve Yavuz Sultan Selim köprülerinin garanti ödemeleri eksiksiz yapılmaya devam ediyor. 
Ekonomide işsizlik çığ gibi büyürken, devletten destek alamadığı için binlerce esnaf kepenk kapatırken garanti verilen müteahhitlerin ödemelerinde hiç bir aksama olmadı.
Sadece Yavuz Sultan Selim köprüsü için 3 milyar TL’nin üzerinde ödeme yapıldı.
Hasta garantisi verilen Şehir hastanelerine yapılan ödemelere ise bu yazıda hiç girmeyeceğim. 
Diğer yandan, Bursa-Yenişehir demiryolu hattı yapım işini 9 milyar 449 milyon TL’ye alan Kalyon İnşaat’ın elde ettiği gelirden “vergi istisnası” getirilmesini anlamak mümkün değil.

Diğer yandan Türkiye’nin BM’e verdiği rapora göre 3.5 milyon Suriyeliye 50 milyar doların üzerinde para harcandığı ifade ediliyor. 
Suriyeliler için Emniyet Genel Müdürlüğü, Diyanet İşleri Başkanlığı ve diğer kamu kurumları üzerinden yapılan ödemeler, ÖSO’ya yapılan düzenli ödemelerle ilgili ise tam bir bilgi yok.

Başka bir örnek 2018 yılında gıda ürünlerine “Helal sertifikası” vermek için kurulan “Helal Akreditasyon Kurumuna” şimdiye kadar 26 milyon TL’nin üzerinde para ayrıldı.
Kurulduğundan bu yana sadece 3 sertifika veren kurum 2021 yılı Ticaret Bakanlığı bütçesinden 6.5 milyon TL daha para alacak.

Kamu yönetimi tarafından yapılan ödemelerin önemli bir bölümü halka açıklanmayan farklı fonlardan ve kaynaklardan yapıldığı için yıllara göre farklılaşmaları bilemiyoruz.
Vazgeçilmeyen ödemeler yapılırken tasarruf nerelerden yapılıyor? 
Virüs koşullarında tükenen sağlık çalışanlarına ek ödemeleri verilmiyor, 3600 ek gösterge sözü tutulmuyor, binlerce EYT’li ne emekli olabiliyor ne iş bulabiliyor, çiftçi borç içinde üretim yapamıyor, esnaf kira, vergi yükü altında nefes alamıyor. Üniversite mezunu gençler iş bulamadığı halde öğrenim kredisini nasıl ödeyeceğini düşünüyor. Yaşam şartları her gün zorlaşan emeklinin halini ise zaten söylemeye gerek yok. Öncelikli ihtiyaçlar ortadayken;
“İtibardan tasarruf olmaz” anlayışı ise ne yazık ki devam ediyor.