Babam okuyup köyden kurtulmam için köy işlerinden beni uzak tutmaya çabaladı… Daha küçük yaşlarda “köyden kaçış, kurtuluştur” algısı zihnime yerleşti. İş yaşamına atıldıktan sonra köye uzun zaman uğramadım; uğradığımda da çok kısa kaldım…
Erzincan’a Vali Recep Yazıcıoğlu’nun çağrısıyla bir konferans için gittim… Özel araçla gittiğim için dönüşte Eskişehir’ de babama uğradım. Nerden geldiğimi sordu: Erzincan’dan döndüğümü söyleyince, “ Köye uğramadın, değil mi?” dedi… “Evet!” yanıtını alınca, bana hiç nasihat etmeyen babam tek bir cümle söyledi: “İnsanlarla sorunlarımız olabilir, ama toprakla olamaz…Topraklara küsülmez!”
Birkaç ay sonra Ünye’deki toplantıya da yine özel araba ile gittim…Dönüşte Niksar üzerinden köye vardık. Yanımda bir mühendis arkadaş var. Arabayı köyün önündeki Hanyeri’nde bıraktık; sürücümüze uyumasını söyledik. Dolunayda Hasan Reşit’in suyunun önünden Ayazlar’a çıktık… Eriklik’teki tarlamızı seyrettik. Topalköprü’ye indik; Kömler’den Düzler’i tırmandık; oradan Manastır tepesi’ne, Uluyazı’ya geçtik, Yanıklık’da Papaz’ın bayırından sonra Uluhan’a ulaştık… Çorakdere’den Eski Yunak’a indik… Kirazlık suyunda yüzümü yıkadım… Cin değirmenin yanından Hanyeri’nde arabaya ulaştık… Sürücü uyandı, Erbaa’ya gitmesini söyledim.
Benim gerginliğim arkadaşıma da yansımış, çok az konuşmuştuk. Otele yerleştiğimizde şafak vaktiydi...Her zaman yanımda olan defterime 26 dörtlükte topraklarla özlemlerimi manzum anlatımla yazdım.
Manzum yazı çocukluğu köyde geçen herkesi duygulandırdı. Başka köyden köyümüze gelin gelen komşusunu manzumeyi okuyup ağladığını gören Pato Bibim, “ O’nun şiirine ağlanır mı? Kendisi köye gelmiyor…Paraları cehenneme mi götürecek? Gelsin de gönlünce yaşasın…” demiş.
Haber bana ulaşınca, bibime manzum mektup yazdım… Gemlik’te yaşayan kızı Bedriye’ye verdim. Köye gittiğinde bizim köyün şivesiyle okumasını istedim:
Pato bibim haber salmış
Özlediyse köye gelsin
Dünya kimseye kalmamış
Gelsin de gönlünce yaşasın
Ne desem ki bibime ben
O’nu çok severim ezelden
Bir kere koptum o yerden
Bırakın özlemim kalsın
Süt sağardık bizim evde
Yemek yasaktı nedense
Otuz hayvanın peşinde
Neden vardık bilemezsin
Bahçemizdeki meyveyi
Sarı kızıl renk elmayı
Kireçlik’ teki tarlayı
Zihinlerden silemezsin
Topraklara garazım yok
Tam tersine özlemim çok
Yoksulluk yüreğimde ok
Unutup da gidemezsin
Baharda öten kuşları
Yeşiltepe’ deki taşları
Çocukluğumdaki kışları
Özlemeden edemezsin
Bakmayın günlük sözüme
Kulak verin ki özüme
Yalan söylemez gözüme
Bakmadıkça bilemezsin
Rüştü der ki bibim haklı
Farklı olur insan aklı
Hayat çok farklı duraklı
Özlesen de varamazsın
Ölümden kaçış yok
Ailemizde benden büyük iki insan vardı: Biri, Pato Bibim’di, diğeri Mehmet Emmi’nin kızı Zekiye Armağan. Alanya’da kızının yanında yaşıyor. Telefon ettiğinde, insanı bütün duygularım gerildi...Söylemek istediklerim boğazımda düğümlendi.
Biliyorum ölümden kaçış yok. Bütün canlılar gibi hepimiz ölümü tadacağız. Önemli olan geride “hoş seda” bırakmak…
Papo Bibimin “hoş sedası” sanırım benim gibi çevresindeki çok sayıda insanın yüreğini sımsıkı sarmalamıştır.
Çocukları, torunları hepsi hayat yolunda ileri adımlar attı. Gözleri arkada kalmadı. Mekanın cennet olsun benim Pato Bibim…