Hafta başından bu yana Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin maruz bırakıldığı kelepçe, dayak, yerlerde sürükleme görüntüleriyle karşı karşıyayız.
Başta öğrencilerin aileleri olmak üzere bizler de bu ülkenin pırıl pırıl gençlerine yapılan haksızlıkları, hukuk dışı uygulamaları büyük bir kaygı ile izliyoruz.
Bu süreçte hukuk bir yana, insanlığa sığmayan o kadar çok uygulama var ki akıl alır gibi değil.
Basına yansıyan bilgiye göre Vatan Caddesindeki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde sorguya alınan ve bekletilen gençlere savcı yiyecek verilmesini bile yasaklamış.
O savcının üniversiteye devam eden çocuğu ya da yakınları yok mu?
Bu gençler silahla saldırı yapmadılar, şiddet eylemi içinde olmadılar sadece demokratik bir şekilde tepkilerini ortaya koyuyorlar.
Anayasamızın 34. Maddesindeki “Herkes önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” ifadesiyle tanımlanan haklarını kullanıyorlar.
Hukukun bu derece ayaklar altına alındığı bir tabloyu yaşamak ve gençlerin geleceğinin karartıldığını görmek toplumun vicdanını derinden yaralamaya devam ediyor.
Ayrıca, darp edilen, kötü muameleye maruz bırakılan, özgürlükleri kısıtlanan, yaşam güvencesi tehlikeye atılan  gençlere en üst mertebeden ifade edildiği şekliyle “terörist” demek hangi vicdana sığar?
Bu kadar üzücü olaylar yaşanmasına karşın “asla istifa etmeyi düşünmediğini” açıklayan rektörün tavrına karşı öğrencilerin “AşağıyaBakmayacağız” mücadelesi devam edecek gibi görünüyor.

Tam da yargıda ve kamu yönetiminde kural tanımazlık adına çok sayıda örneğin yaşandığı günlerden geçerken Cumhurbaşkanı tarafından “yeni anayasa” konusunun gündeme getirilmesi ise gerçekten de zamanlama açısından ilginç bir durum.
Oysa ki içinde bulunduğumuz dönemde anayasanın içeriği değil, “anayasayı uygulamama” sorunu ile karşı karşıyayız.
Anayasa Mahkemesi kararlarının yerel mahkeme tarafından tanınmadığı, AİHM kararlarının bağlayıcı görülmediği bir ülkede yeni anayasa önerisinin toplumda heyecan yaratmadığı ortada. 
2017 yılında yapılan referandumla kabul edilen anayasa değişiklikleriyle, devlet ve hükümet yetkilerini elinde tutan kişi sorumluluk ve hesap vermekten muaf hale geldi, neredeyse tüm alanlarda kural koyma yetkisi ile donatıldı, yargı üzerinde geniş yetkilere sahip oldu.
Anayasa bu şekliyle demokratik hukuk devleti ilkelerinden ve güçler ayrılığı ilkesinden uzaklaştırıldı.

Mevcut İktidarın yaşattığı çok yönlü sorunlar derinleşmeye devam ederken millet ittifakının kurucusu olan CHP’deki gelişmelere de bakmak gerekli.
Üç milletvekilinin partiden istifası ve ardından Muharrem İnce’nin kuracağı partiye katılacaklarının açıklanmasıyla gözler CHP’ye çevrilmiş durumda.
İktidar partisi tarafından yazıldığını düşündürecek kadar ağır ifadeleri içeren istifa metnini bir yana bırakarak istifaların, oy oranı çok düşük olan partilere bile giderek ittifakını genişletmeye çalışan iktidarın işine yaradığını tartışmaya gerek bile yok.
Henüz kurulmamış ve örgütlenmesini yapmamış bir girişimin sözcüsü olarak Muharrem İnce’nin “Yüzde 50 artı biri alacak siyasi yapı oluşturacağız” diyerek gerçeklerden kopuk bir siyasi yola girmesine inanamıyorum.
Muharrem İnce ile 2002 öncesinde Yalova İl Başkanı iken aynı dönemde İl Başkanları olarak görev yaptık, kendisini iyi tanıyorum ve geldiği noktaya da anlam veremiyorum.
İnce’nin 2018 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı 15 milyonun üzerindeki oyu değişen koşullar nedeniyle tekrar alabilmesi elbette ki çok güç.
Deyim yerindeyse köprünün altından çok sular geçti.

Mevcut seçim sisteminde bir oyun bile önemi varken yeni bir parti kurmak ve iktidarın dilinden ve dozundan CHP’ye vurmak en başta “siyasi etiğe” sığmaz.
Teğmen Çelebi’yi milletvekili yapan, Muharrem İnce’yi Cumhurbaşkanı adayı gösteren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik ortaya konulan tavır aslında “siyasette vefasızlığın” çok ötesinde başka anlamlar da taşıyor. 
Muharrem İnce ya da Mustafa Sarıgül yeni parti kurmakta elbette özgürler ama içinde bulunduğumuz siyasi sorunları aşmak için CHP’ye güç vererek katkıda bulunmak yerine bireysel hedefler peşinde koşmalarının bedeli umarım ülkemiz için çok ağır sonuçlara neden olmaz.