Eskişehir’in üniversite kenti olmasında büyük katkısı olan, binlerce öğrenci yetiştiren Prof. Dr. Orhan Oğuz’u kaybetmenin derin hüznünü yaşıyoruz.
Anadolu ve Marmara Üniversitelerinin kurucusu, Milli Eğitim eski Bakanı, hocaların hocası Prof. Dr. Orhan Oğuz’u daima saygıyla, sevgiyle anacağız.
Orhan Oğuz hocamızın vefatının ardından ben de kendisiyle ilgili kişisel notlarımdan bazı bölümleri paylaşmak istiyorum.
Kentimizin çok önemli bir değeri olan Prof. Dr. Orhan Oğuz, Kanal 26 televizyonunda bir kaç kez konuğum oldu.
Birlikte olduğumuz son programda 80. yaşında yayınladığı “80 Yıl Cumhuriyet’e yaşıt bir hayat” isimli kitabını referans alarak anılarını ve tanıklık ettiği siyasi olaylarla ilgili önemli tespitlerini konuşmuştuk. 
Son derece sevecen ve akıcı anlatımıyla 50 yıllık hocalık serüvenini, Türk yüksek öğretimi için çabalarını paylaştığı çok dolu dolu bir sohbet gerçekleştirmiştik. 
...
Söyleşiden bazı ilginç başlıkları aktarmak istiyorum.
Örneğin ilkokul yıllarında Eskişehir’de Vali, Avukat İsmail Hakkı bey ve Kazım Taşkent’in (Adı daha sonra  Eskişehir Şeker Fabrikasına verilen) otomobili varmış, diğer zenginler ise işe faytonla gidermiş.
İlkokul döneminde iki kez Atatürk’ü görme bahtiyarlığına erişmiş. 
Atatürk’ün İran Şahını Eskişehir’e getirdiği ziyaretinde istasyon binasının önünde öğrenciler bayraklarla karşılamışlar.
Bir kaç yıl sonra yeni açılan Atatürk Lisesini ziyaretinde heyecanla beklemişler, Atatürk çocuklara el sallayarak, tebessüm ederek önlerinden geçmiş.
Gençlik dönemine ilişkin başka bir anısı da o dönemde lise öğrencileri öğretim yılı bittikten sonra yirmişer gün askeri kamplara alınırmış.
...
Eğitimle ilgili bürokraside verdiği mücadeleler hocanın yaşamında ayrı bir başlık oluşturuyor.
Eskişehir İktisadi Ticari İlimler Akademisinin kuruluş yasasının çıkarılması, 27 Mayıs darbesinden sonra da kapanmaması için geliştirdiği taktikler, 
Anadolu Üniversitesi’ni kurma hayali için siyasete atılması, sorun çözme arayışlarının farklı örnekleri.
Milletvekili iken Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel’in gece yarısı telefonuyla Milli Eğitim Bakanlığı’na atanıyor.
Cevdet Sunay’dan sonra adı Cumhurbaşkanlığı için geçerken siyasetin bilindik manevraları nedeniyle gece yarısı durum değişiyor.
12 Mart muhtırasıyla hükümet istifa edince Bakanlık görevi bitiyor, milletvekili olarak devam ediyor.
8 yıl Mecliste görev yaptıktan sonra siyasi yaşamı son buluyor.
Akademik dünyadan gelen bir kişi olarak hocanın siyasete yönelik eleştirileri gerçekten de üzerinde durulmaya değer.
Siyasetin yapılma biçimine dair yaşadığı ‘hayal kırıklığını’ tüm açıklığıyla ortaya koyduğu şu ifadeler çok önemli.
“Politikanın yüzü ile astarı arasında Himalayanın uçurumları kadar fark vardır. Siyasetin iç yüzünde yalan, dolan, riya, entrika, dalkavukluk, etek öpme, iftira, gammazlık olduğunu peşinen bilmeyenler politikaya atılmamalıdırlar. Yoksa sonunda hüsrana uğrarlar.” 
Türkiye’deki siyasetin işleyişine dönük eleştirilerini aktarırken Süleyman Demirel’in “Siyasi Partiler, iyi ahlak derneği değildir” ifadesini not düşmesi de oldukça dikkat çekici.
Üzerinde kitaplar yazılacak kadar derinlikli olan bu söylemin günümüze dönük değerlendirmesini  siz okuyucuların takdirine bırakıyorum.
Prof. Dr. Orhan Oğuz’u bir köşe yazısına sığdırmak elbette ki mümkün değil.
...
Orhan Oğuz, Öğretim Görevlisi, Akademi Reisi, Milletvekili, Bakan, Rektör, RTÜK Başkanı olarak yaşamı boyunca adının önünde pek çok saygın sıfat taşıdı.
Değerli hizmetleriyle anılacak olan Hocamıza Tanrıdan rahmet, ailesine, öğrencilerine ve tüm sevenlerine başsağlığı diliyorum.
Bahsettiğim söyleşinin son cümlelerinde:
Bana “Sizin için dünyadaki en güzel ses hangisidir” diye sorsalar tereddütsüz şu cevabı veririm: Benim için dünyada en güzel ses bana “Hocam!” diye hitap eden sestir, demişti.
Hocam, sizi ülkemize yaptığınız katkılar ve ‘gülümseyen yüzünüzle’ daima anımsayacağız.