Yazılarımda sıklıkla hızlı değişen gündeme vurgu yaparak olayları anlamakta yaşadığımız güçlüğü ifade ediyorum.
Tam da bu konuyla ilgili yapılan bir çalışmadaki sokak ropörtajları hayli ilgi çekici.
Halkımızın ifadelerinden bazıları şöyle:
“Psikolojimiz bozuluyor.
Bu ülkede yaşayacak gücüm yok.
Agresif olduk.
Haber izlemeyi bıraktık.
Gündem çok yorucu.
Kabullenmeliyiz artık.” 

Diğer yandan araştırmayı yapan uzmanlar böylesine hızla değişen bir gündem yoğunluğunun “öngörülebilirliği” ortadan kaldırarak büyük bir sorun yarattığını ifade ediyor.
Bireyler, hızla değişen koşullardan kaynaklanan travmalarla başa çıkmaya hazır değil.
Bu ortamda ankisiyete, depresyon olayları artıyor hatta madde kullanımı yaygınlaşıyor.
Bağışıklık sistemimiz bozuluyor.
Belki de en önemlisi toplumda “umutsuzluk” ve “mutsuzluk” yaygın bir sorun haline geliyor.
“Akşamdan sabaha nelerin değişeceğini bilememek” toplumda kaygıların artışına neden oluyor.
Tüm bu olumsuz tablo karşısında ise olaylara “kaderci” yaklaşanlar da var. 
“Bu dünyaya sınanmak için geldik, halimize şükretmeliyiz” diyerek koşullara fazlasıyla teslim olanların sayısı da az değil.

Halk olarak böylesine büyük bir belirsizliğin ve hareketliliğin hüküm sürdüğü günlerden geçerken Sağlık Bakanlığı’nın toplumsal sağlık politikalarına ışık tutacak kapsamlı alan çalışmalarına rastlamıyoruz.
Covid 19 mücadelesine yoğunlaşan Sağlık Bakanlığı’nın halkın psikolojisini inceleyen ve çözüm önerilerini ortaya koyan önceliği yok.
Oysa ki başta ekonomik nedenlerden kaynaklı olmak üzere toplumun ruh sağlığı çok ciddi bir şekilde bozuluyor. 
Araştırmaya dayalı bilimsel veriler yerine ‘gözlemlerle’ yetiniliyor.

Ayrı bir başlık açarak devam edelim.
Covid 19 salgınının halkımızın psikolojisi üzerindeki çok yönlü etkilerini inceleyen çalışmalara tanık olmadığımız gibi 1 Temmuz’dan itibaren başlayacak olan “normalleşmeye” nasıl uyum sağlayacağımız sorusu da ortada duruyor.
1 Temmuz’dan itibaren çalışma yaşamında çok önemli değişiklikler olacak. 
Kısa çalışma ödeneği biteceği için işten çıkarmalar başlayacak, binlerce kişi işsiz kalacak.
Normal çalışma düzenine geçilecek, çok uzun süreden beri evden çalışan milyonlarca kişi yeniden işyerlerine gitmeye başlayacak, uyum sağlamakta güçlükler yaşanacak.
Covid 19 salgını nedeniyle ötelenen sağlık kontrolleri ve tedavilerin nasıl düzenleneceği konusu ayrı bir sorun olmaya devam ediyor.
Çok sayıda sorun ortadayken Kamunun ilgili birimlerinin yeni döneme ilişkin hiç bir yönlendirici ve destekleyici çalışmasının olmaması büyük bir eksiklik.

Halkın psikolijisini önemsemeyen yönetim anlayışını kabul etmek elbette ki mümkün değil.
Gündemin çok kısa sürede değiştiği, çoğu kez geleceğimizi ilgilendiren çok önemli kararların farkına bile varamadığımız akışın içinden geçiyoruz.
Kuralların yok sayıldığı, keyfiyetin hakim olduğu bir ortamda neredeyse “alıştık artık” algısının yaygınlaştığını söylemek mümkün.
ALIŞMAMALIYIZ.
Devlete düşen görevler ortada.
En başta Sağlık Bakanlığı, halkın psikolojisini etkileyen sorunlarla ilgili araştırmalar yapmalı bilimsel raporlar ortaya koyarak, gelecek dönemler için çözüm önerileri geliştirmelidir. 
Sağlık hizmetlerinin ülkemizin her noktasında ve anayasal bir görev olarak “ulaşılabilir” olmasına imkan sağlanmalıdır.
Bireyler olarak bizler de psikolojimizi güçlü tutarak “toplumsal umudun güçlenmesine” katkıda bulunabiliriz.