Bilirsiniz; meşhur Karadeniz türküsüdür. 

“Oy remazan remazan  
İçi kaynarlı kazan 
Efkarlı günlerume 
Geldi çatti remazan” 

Evet, kovit belâsı halâ yakamızı bırakmamışken, 
Rusya-Ukrayna savaşı etrafa acılar saçarken, 
Yağmur gibi yağan zamlar iyice tüy dikmişken... 

Mübarek incecik “Hilâl Yüzü”nü ufuktan çıkarıverdi. 
Eh biz de ona, “Hoş geldin, safa geldin” diyoruz. 

Esas diyeceğim o ki;  
Ramazan “Oruç Ayı” olmaktan daha fazla bir şeydir. 
Kültürümüze girmiştir. 
Yüzlerce yıldır örf ve âdetlerimizi şekillendirmiştir. 
Maddî ve manevî dünyamızı zenginleştirmiştir. 
Muhabbeti desen bir başkadır. 
Ve...En önemlisi 
ramazan, 
“Toplumsal Yardımlaşma Ve Dayanışma Ayı”dır. 
Şimdilerde pek fazla kalmasa da... 

Çok eskilerde “Zimem Defterleri” varmış. 
Çocukluğumuzda mahalle bakkallarının tuttuğu “Borç Defteri”, ya da “Bakkal Defteri” denen küçük defterler... 
Ekseriya elde avuçta para olmazdı.
Aile büyükleri ihtiyaçları almak için çoğu zaman çocukları gönderirlerdi.
 “Bakkal Amca” isteneni verir, alacağını da bu deftere yazardı. 
Çoğu kimsenin düzenli ve yeterli geliri olmadığı için, borç zamanında ödenemez bu defter, baba hindi gibi kabarır da kabarırdı. 
Ramazan Hızır gibi yetişir, burada da bereketini gösterirdi. 
Çoğu varlıklı hayırsever kişiler, kendini tanıtmaz, bakkaldan, eskilerin “Zimem Defteri” dediği borç defterini ister; 
-Lütfen baştan sona siliniz! 
Diyerek fukara borçlarını bir güzel sildirip bedelini öder giderdi. 
Kendini açık etmez, kim olduğu da asla bilinmezdi. 
Toplum bir beden gibi yekvücut olur; ruh ve gönül beraberliği o noktaya 
ulaşırdı ki... 
Ramazan süresince herkes, ekmeğini aşını, varını yoğunu, komşularıyla, eşi dostuyla paylaşırdı. 
Sadece ekmeğini aşını mı? 
Sevgiler saygılar, mutluluklar da paylaşılır; paylaşıldıkça daha da büyürdü. 
*
Şimdilerde görüyoruz. 
Hemen hepsi varlıklı kişiler; 

Ramazan’ın ruh asaletinden ve manevî havasından uzak, basın ve televizyonlarda boy boy sırıtarak... 
Lüks lokanta ve otellerde, “Keller yağırlar; birbirini ağırlar” misâli yiyip içiyorlar. 
Eh...Afiyet olsun! 
*
Şu Havalimanı meselemiz...
Eskilerin güzel bir sözü vardır: 
“Allah garip kulunu sevindirecek oldu mu, eşeğini kaybettirir sonra buldurur” diye...
Hiçbir mantıklı gerekçe yokken bir de baktık, Eskişehir Havalimanı uçuşlara kapatılıvermiş. 
Doğal olarak şaşırıp kaldık. 
Herkes kendi çapında bu duruma isyan etti. 
Eh, bendeniz de geçen hafta bu sütunlarda, bu kararı eleştiren bir yazı çiziktirmiştim. 
Basından öğrendiğimize göre yanlıştan çabuk dönüldü. 
Elbet emeği geçenlere teşekkür borçluyuz. 
Bakıyorum da, eşeği kaybedip de bulan şaşkının hali gibi seviniyoruz. 
Bunca sıkıntının içinde bazen sevinmeyi unutuyoruz. 
Hiç olmazsa şimdi sevinmek için bir bahanemiz oldu. 
Belki de Ramazanın yüzü suyu hürmetine...