İnsanlık tarihinin ilerlemeci bir tarih olduğu su götürmez bir gerçekliktir. Herakleitos’dan bu yana kimi filozoflar bunu değişim ve dönüşüm olarak ele alıp kendi öğretileri şeklinde topluma sunmuşlardır. Bunlardan biri ve en önemlisi de hiç kuşkusuz Karl Marks’tır. Onun tarihe bakış açısına göre toplumda kaçınılmaz bir değişim süreci mevcuttur. “Tarihsel Materyalizm” olarak ifade ettiği yaklaşıma göre tarihte üretim biçimlerinin diyalektik bir biçimde birbirini takip ettiği bir ilerleme söz konusudur. Bu ilerlemenin süreçlerini üretim ilişkileri belirler, motorunu da sınıf çatışmaları oluşturur. Marks’ın öngörüsüne göre; İlkel komünal toplum, Köleci toplum, Feodal toplum, Kapitalist toplum ve Sosyalist Toplum olarak beş aşamalı bir değişim çizgisi mevcuttur. Bunlardan dördünün gerçekleşmiş olduğu bugün hepimizce anlaşılsa da Marks’ın öngördüğü beşinci değişim olan sosyalist-komünist ya da ilkel komünal toplumdan modern komünal topluma varışın henüz oluşmadığı bir gerçektir. Ancak kapitalizmin açmazını deneyimledikçe bundan uzun yıllar sonra neler olup biteceğini şimdiden söylemek pek de doğru olmaz, o günleri yaşayanlar görecekler…
Endüstri devrimlerinin de toplumsal gelişmelere benzer aşamalardan geçtiğini gözlemliyoruz. Sanayi devrimi de dediğimiz söz konusu değişimler doğrudan üretim şekillerine bağlıdır. İlki su ve “buhar gücünü” kullanarak mekanik üretim sistemleri ile ortaya çıktı. İkinci sanayi devrimi ise “elektrik gücünün” yardımıyla seri üretime geçiş olarak yaşandı. Üçüncü sanayi devriminde dijital teknolojiler, “elektroniğin” devreye girmesi ve bilgisayar kullanımı ile üretim daha da otomatikleştirildi. Şimdi kimine göre dördüncü, kimine göre beşinci sanayi devrimini yaşıyoruz; “yapay zeka” devreye girdi. Nasıl Marks’a göre kapitalist ilişkileri yaşayan toplumsal katmanlar geriye giderek feodal toplum aşamasına gelemezlerse, yapay zeka teknolojisine ulaşmış olan bir toplum buhar gücüne dayanan bir endüstri yaratmayı benimseyemez. Bu tarihsel akışa karşı duruşu gerçekleştirmek olası değil. Peki vardığımız “Bilişim Çağında” din devleti oluşturma gayretleri Ortaçağ’a göz kırpma değil midir? Bu geriye gidişi niçin dayatıyorsunuz? “Heraklit, Heraklit! / Akar suya kabil mi vurmak kilit?”