Uyku bütün yaraları bir tül hafifliğiyle sarmaz mı? Uyurken unutulur dertler, sıkıntılar, kaygılar. Ben de uyusam, unutsam ülkemin bana tasa olan sorunlarını. Duymasam talan edilen ormanların, hiç acımadan kesilen asırlık ağaçların, zenginlerin zevksiz villalarına, üç beş yabancı turistin dövizleri karşılığında golf sahalarına peşkeş çekilen, katledilen güzelim vatan topraklarının acılı çığlıklarını. 
     Belediye barınaklarında imkansızlıklar yüzünden can veren kedileri, köpekleri, “olanaklarımız bu kadar” diye üç beş kuruşu hayvanlara çok gören oy avcısı yerel yönetim kadrolarını, “yakaladığınız köpeklerin yarısını yolda halledip gelin” diye emir veren belediye sorumlularını unutsam bir daha hiç hatırlamamacasına.
     Üç kuruşluk emekli aylıklarıyla canları doyurmaya, beslemeye, yaralarını sardırmaya çabalayan can dostlarının, yürekleri kurum bağlamış insan kılığındakilerce nasıl incitilip üzüldüklerini unutsam.
     Üzerlerine haşlak yağlar dökülen, Hıdırellez şenliklerinde ateşe atılıp yakılan kedicikleri unutsam.
     Araçların altında kalan, saatlerce yol kenarında can çekişen, sakat, kör, hastalıklı kalan masum canları anımsamasam.
     Ölümlerine üç beş yıl kalmış kedilerini, köpeklerini sokaklara terk eden insafsızları, onları deli divaneler gibi, önlerinden her geçenin yüzüne bakarak arayan güzel gözleri unutsam.
     Barınaklara terk edilmiş, kafeslerinde vefasızlığa dayanamayıp ölüm orucuna yatan, karman çorman tüylü küçük terrierleri hiç düşünmesem. 
    Can alıcılığa soyunup, belediyeye yaptıramadıklarını, zehir tutan elleriyle köpeklere, kedilere yapan, onların iç organlarının parçalana parçalana ölmesine neden olan duyarsızları artık anımsamasam.
   Kısırlaştırma parasına göz dikip, narkozun etkisinde, kendinde olmayan zavallı köpekleri o halde dağa, bayıra, ormana bırakan belediyelerin taşeron firmalarını bir daha anımsamamak üzere unutsam.
     Aç gözlü, haris, “hepsi bana hep bana” diyen kendi cinsimin, hayvancıklara yaptığı mezalimi unutsam. Eli silahlı adamların kırda bayırda adlarını “av hayvanı”na çıkarttıkları o güzelim kuşları, geyikleri, tavşanları, daha pek çok yaban hayvanını nasıl acımasızca katlettiklerini unutsam. Devletin resmi kurumlarınca güzelim geyiklerimizin, keçilerimizin av ihalesine sunulduğunu unutsam..

     Siyasi otoritenin, can korumacıları yıllarca oyalayıp, yasa değişikliği yapıyoruz diye, canları mahkeme önünde savunma hakkını bizlerin elinden nasılda çekip aldığını unutsam.
     “Bize okulda önce insan hayatı öğretildi, siz insanlar için ne yaptınız?”  diye beni sorguya çekmeye kalkan veterineri, “sokak köpeklerinin çözümü, Avrupa, Amerika’daki gibi toplu itlaf ve sonrasında cinsleri korumaktır” diyen veterinerleri unutsam.
      Önümüzdeki soğuk ve uzun kış aylarında sokaklarda yaşam mücadelesi verecek canların peri perişanlıklarını unutsam.
      Durup durup, rahmetli babamın evdeki hayvan sayısı katlanarak arttığındaki “kızım dünyadaki bütün hayvanları sen kurtaramazsın” sözünü hatırlamasam. 
     Öyle bir uzun uykuya dalsam da, bütün bu, ruhuma dayanılmaz acılar veren dertleri, çözümsüzlükleri unutsam. 
     Ve artık ben ezilenden, sömürülenden, haklıdan yana olmanın dayanılmaz ağırlığının altında ezim ezim ezilmesem.