Fransız devriminden sonra oluşan ulus-devlet yaratma çabaları, 19.yüzyılda Amerika kıtasında Yerli halka, Avuturalya’da Aborjinlere uygulanan vahşet ve toprakları yerli halktan arındırma girişimleri aslında insanlığın utanç belgeleri arasında yerini alır. Daha da gerilere gidersek Avrupalı emperyalistler Kristof Kolomb ile başlayan Güney Amerika seferleri ile yine yerli halkı kılıçtan geçirmekten öte ana karadan taşıdıkları virüs ve bakterileri henüz onlarla tanışmamış yerli halka bulaştırarak dünyadaki ilk nüfus planlamasını gerçekleştirmişlerdir. Yeni vatan yaratma çabaları tarihin hiçbir döneminde, dünyanın hiçbir yerinde barışçıl ve masum insan ilişkileri olarak seyretmemiştir. Yaşadığımız topraklarda da Geç Osmanlı döneminden Cumhuriyet’e bir süreklilik içinde ulus-devlet yaratma adına çeşitli acılar, türlü elem ve keder insanımızla kol kola yaşamıştır… Netflix de “Kulüp” adlı diziyi izledim, yakın tarihle iç içe müthiş bir senaryo, sarsıcı gerçeklikler ve mükemmel oyunculuklar belleğime kazındı. 1942 de çıkarılan “varlık vergisi” utancı ve Aşkale sürgünleri, 6-7 Eylül 1955 Ermeni, Rum ve de Yahudi vatandaşlar üzerine yapılan siyasi, etnik ve dinsel arındırma pratiğinin alt yapısının nasıl oluşturulduğu hep gözler önüne seriliyordu…
Kılıçdaroğlu’nun toplumda fazlaca yer kaplayan “helalleşme” öngörüsü tam bu görkemli seyirlik üstüne geldi. Gerçi Kemal Bey sadece CHP’nin tek parti dönemindeki bu ulus-devletleşme çabaları sırasında işlenen günahlardan bahsetmiyor, toplumun her kesimi ile, devlet tarafından mağdur edilmiş her vatandaşla yüzleşme anlamına bir “helalleşme”den söz ediyordu. Sorumlu her politikacının yapması gerekeni, devlet adına her mağdurla yüzleşme ve özür dileme çabası uygarlığın bir gösterisi olarak beliriyordu. Kimisi çok olumlu buldu bu çabayı, kimisi yersiz, ülke bunca rezaletle çalkalanırken tümüyle gereksiz bir “histeri” olarak ele aldı. CHP’nin “ne’liği” üzerine karşı tarafa koz verildiği kanısına kapılanlar vardı. Yanlış olan yapılacak “helalleşme”nin herhangi bir partinin sorumluluğu olarak değil devlet adına yapılmasının gerekliliğidir. O kadar yanlışlar yaptık ki, sağcımız da, solcumuz da, dindarımız da, komünistimiz de bu eziyetten nasibini aldı. Sayısız aydınımızı, sanatçımızı, düşünürümüzü, idealist gencimizi işkencelerden geçirdik. Kimisini beslemedik, astık. Listeyi istediğiniz kadar uzatın hep eksik kalacaktır. Kılıçdaroğlu’nun bu çabası arınmayı ve bir beyaz sayfa açmayı içeriyor. Devlet hepsiyle yüzleşmeli ve helalleşmelidir. Sadece Kılıçdaroğlu’da değil, eğer birlikte yaşanacaksa her etkin ve yetkili devlet büyüğü, devlet adına dost elini uzatmalı ve geçmişte yaşananlar için bir özrü çok görmemelidir... Haa, hesaplaşma ayrı konu. Her suç işleyen demokratik hukuk devletinde bağımsız yargı karşısına çıkarılıp yargılanmalı ve suçu neyse cezasını çekmelidir. Bu kısım eksik kalırsa kimse bu devlete inanmaz, elini de uzatmaz…