Mesajıma düşen ilk üzücü haber. 

Maalesef… 

“ÖNEMLİ DUYURU: 

Eskişehir Havalimanına bugünden itibaren olan tüm uçuşlar durdurulmuştur. 

29 Mart Brüksel-Eskişehir uçuşu olan yolcularımız aynı gün ve aynı saatte Brüksel- Afyon Zafer Havalimanı olarak değiştirilmiştir. 

Uçuşu olan yolcularımızın bizimle iletişime geçmeleri önemle rica olunur. 

SUD VOYAGES-Fethi Turizm 

Avenue Rogier no 2 

1030 Schaerbeek 

TLF. 02 242 72 54 

 

2O11 Seçimleriydi… 

Afyon’da bir havaalanı tartışmasıdır gidiyordu. 

Sait Açba… 

Kütahya’nın Altıntaş İlçesindendi.  

Birkaç dönemdir Afyon’dan Milletvekili yapılıyordu. 

Kendisi o sıralar TBMM Plan Bütçe Komisyon Başkanı olarak da görev yapıyordu. 

Nereden aklına estiyse Altıntaş’a havalimanı yaptırmayı kendine görev edinmiş; âdeta yırtınıyordu. 

Aklıselim sahibi herkes gibi ben de bu fikre şiddetle karşı çıktım. 

Böyle bir yatırımın fizibil olmadığını anlamak için kâhin olmağa falan gerek yoktu. 

Zaten etrafımız ölü yatırım durumundaki atıl havaalanlarıyla doluydu. 

Sait Açba ise, bu havalimanını özel sektörün Yap-İşlet-Devret modeliyle yapacağını, devletten tek kuruş çıkmayacağını söyleyip geziyordu. 

Muhataplarını, “Bu havalimanı fizibil olmasa özel sektör aptal mı ki yatırım yapsın, parasını çöpe atsın?” diye susturuyordu. 

Bu havalimanı ile ilgili kamuoyu önünde çok tartışmalarımız oldu. 

Sait Açba, kamuoyuna “Yap-İşlet-Devret” diye yuttursa da bu yöntem o güne kadar uygulanan bir model değildi. 

Özel sektör elbette aptal değildi; elbette parasını çöpe atmazdı. 

Nitekim kazın ayağı sonradan anlaşıldı.  

Bu “Yap-İşlet-Devret değil, Yap-İşlet-Keyfet” modeliydi. 

Meslek hayatım boyunca en zeki, en bilgili bir bakan olarak tanıdım Sayın Binali Yıldırım’ı.  

Kendilerini kibirden, afrası tafradan uzak, naïf ve mütevazi bir insan olarak tanıdım.  

Her ortamda her konuyu rahatça müzakere edebiliyorduk. 

Bir fırsatını bulup düşüncesini sordum. 

-Sayın Bakanım, Altıntaş’a yapılması düşünülen bu havaalanı sizce isabetli bir yatırım mı? 

Yüzünü buruşturarak zoraki tebessüm etti. 

-Sait Açba, Vali Bey dedi, Sait Açba... Başka da konuşmadı. 

Vücut dilinden anladığım Binali Bey de bu yatırımı doğru bulmuyor ve tasvip etmiyordu. 

O sıralar Eskişehir Havaalanı atıl vaziyetteydi. 

Halbuki bu havaalanının hizmete açılması için sosyal, ekonomik, ticari, teknik v.b. gibi her türlü potansiyel bu şehirde mevcuttu. 

Bilhassa, en başta Emirdağlı hemşerilerimiz ve yurt dışında çalışan civar illere mensup insanların tümü bu havaalanının işletmeye açılması için sık sık bize müracaat ediyor, zorlayıp duruyorlardı. 

Belçika merkezli birçok yurtdışı temaslar yaptık.  

Gördük ki, pekçok havayolu şirketi, uluslararası uçuşlara açıldığı takdirde hemen seferlere başlayabileceklerini söylüyorlardı. 

Eskişehir kamuoyunun hafızasında halen tazedir.

Çoğu traji-komik ne siyasî tartışmalar yapıldı. 

Ne münakaşalar oldu. 

Ne meşakkatli çalışmalar yapıldı. 

Neyse ki sonunda aklıselim galip geldi ve havaalanımız “Uluslararası Standarlarda” bir statüye kavuşturuldu. 

Ve de bir “Havacılık Kenti Olan” Eskişehir’e çok yakıştı. 

Açılır açılmaz da şakır şakır çalışmaya başladı. 

Yaz-kış demeden Avrupa ülkelerine yapılan düzenli seferlerle yüzbinleri aşan ciddi bir yolcu potansiyeline ulaştı.  

Hem de dünyayı kasıp kavuran pandemiye rağmen… 

Şimdi ne oldu da… 

Eskişehir’in "Dünyaya Açılan Penceresi" durumundaki havaalanı kapatılıyor? 

Yeterli yolcu mu yok. 

Ekonomik mi değil. 

Teknik bir eksikliği falan mı var? 

Biliyoruz ki bunların hiçbiri değil.

*

Sorun şu ki, Zafer Havalimanı maalesef bir “Kara Delik”. 

Şayet amaç,1.3 milyon yolcu garantisi verilip 11 bin 132 yolcuda kalan Zafer Havalimanı’nı kurtarmaksa… 

Eskişehir’den kopartacak bu yama o kara deliği asla kapatmaz. 

Bu yaraya merhem olamaz. 

Olsa olsa Eskişehir’in yüreğinde kanayan yeni bir yara açar. 

Siyaset yara açmak sanatı değildir beyler!

Yaraları sarmak sanatıdır. 

Geliniz, ne yapıp ne edip bu yanlıştan bir an önce dönünüz. 

Dönünüz ki… 

Eskişehir’e de, kendinize de yazık etmeyin!