Ekonomide dövizin durdurulamayan yükselişi, TÜGVA’nın kamu kaynaklarıyla haksız bir şekilde desteklendiği iddiasıyla birlikte kamuya personel alımında belirleyici olması gündemin ana başlıkları olarak görünüyor.
Oysa ki bir kaç satır haber olarak gördüğümüz çok önemli bir olayın geride kalmaması, üzerinde durulması gerekli.
Afyonkarahisar Alanyurt Köyü Ortaokuluna bölgedeki köylerden aldığı öğrencileri götüren servis minibüsü yoldan çıkarak ormanlık alana savruldu.
10 öğrencinin araçtan dışarı fırladığı kazada beş öğrenci yaşamını kaybederken beş öğrenci de yaralandı. 
Kazayla ilgili “geride çantaları kaldı” başlığıyla verilen haber o kadar can yakıcıydı ki gerçekten de yaşanan acının tarifi yok.
Çocuklarını kazada yitiren ailelere sabır dilemekten başka ne yazık ki elden bir şey gelmiyor.
... 
Beş çocuğun yaşamını yitirdiği kaza, adeta kanayan bir yara olan “taşımalı eğitim sistemiyle” ilgili sorunları bir kez daha gündeme getirdi.
Aktarılan bilgilere bakılırsa kaza aslında ‘geliyorum’ demiş.
İhmaller zinciri birbirini kovalamış durumda.
Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bildirilen servis aracının mermer fabrikalarında işçi taşıma için kullanıldığı, öğrencileri taşıyan servis aracının okul servisi izni olmadığı,
Servis aracının koltuklarında emniyet kemerinin bulunmadığı, hatta aracın kapısının iple bağlandığı,
Aracın sürücüsünün de servis ihalesini alan kişi olmadığı ifade ediliyor.
Durumun ne kadar vahim olduğunu anlatmak için fazla söze gerek yok.
‘İstisnai durumlarda’ kullanılması gereken ancak yıllar içinde milyonlarca öğrenciyi kapsayan yaygın uygulama hale getirilen ‘taşımalı eğitim sistemiyle’ çocuklarımızı trafik kazalarında göz göre göre kaybediyoruz. 
...
Milli Eğitim Bakanı’nın bir soru önergesine verdiği yanıta göre uygulamanın başladığı 1998 yılından bu yana geçen 23 yılda taşımalı eğitim sistemiyle 20 milyon çocuk köylerden merkezlere taşınmış.
Yanlış duymadınız, 20 milyon çocuğun yaşamı haftanın 5 günü sabah ve akşam riske atılmış.
Ayrıca belirtelim, taşıma nedeniyle çocuklar eğitimde kalıcı da olamıyor.
İlköğretimde taşınan öğrenci sayısı 15 milyonun üzerinde iken, ortaöğretimde taşınan öğrenci sayısı 3.5 milyona düşmüş, özel eğitim öğrencisi sayısı ise 754 binin biraz üzerinde. 
Bu bağlamda, taşımalı sistemle özellikle kız çocukları eğitimde kalıcı olamıyor.
Kış mevsiminin başlamasıyla alt yapısı uygun olmayan, kötü köy yollarında, standarda uygun olmayan servis araçlarıyla kilometrelerce uzağa taşınan çocuklar ağır hava koşullarıyla mücadele edecekler.
Bu noktada taşımalı eğitimle çocukları uzağa taşınan ailelerin ‘şehir merkezine göç etmeye zorlandığını’ da gözden kaçırmamak gerekli. 
Konuya genel olarak bakıldığında ise Devlet, eğitim hizmetini köylere götürmediği için yalnızca çocukların eğitimini değil köylerin gelişmesini, kalkınmasını da engelliyor.
...
Son dönemde köy okullarının ‘siyasi bir tercihle kapatılması’ ‘eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması’ bakımından çok önemli sorunlar oluşturmaya devam ediyor.
Maddi güçlük içindeki ailelerin çocukları tarikat yurtlarına ya da taşımalı eğitim sistemine mecbur hale getiriliyor.
Diğer yandan, aradan geçen sürede bildiğimiz kadarıyla Milli Eğitim Bakanlığı kazayla ilgili herhangi bir soruşturma açmadı.
Bakanlık, başka kazaların yaşanmaması için yeni denetim kuralları veya farklı önlemleri de uygulamaya almadı.
...
Sonuç olarak yaşanan kazalar ve can kayıpları ülkeyi yönetenlerin gündeminde yer bulmuyor.
“Taşımalı eğitim cinayetleri” ile çocuklarımız risk altında olmaya devam ediyor.
Kazaları engellemede sorumluluğu olan “siyasilerin” bu tablo karşısında duyarsız kalmaları kabul edilebilir mi?