Ağızlarını açtıklarında “geleneklerimize sahip çıkalım” diyenlerin, gelenek dendiğinde ne anlamak gerektiğini sorgulamalı…Gelenek, başkalarından gördüğümüz,konuşulanlardan duyduğumuz, yazılanlardan okuduğumuz ve birikimlerimizle zenginleştirdiğimiz; doğru olduğuna inandığımız, bağlı bulunduğumuz topluluk ya da toplumun dirliğini, barışını ve huzurunu koruduğunu düşündüğümüz , genellikle sorgulamaktan kaçındığımız, önceki kuşaklardan devir aldığımız, sonraki kuşaklara miras bırakmak istediğimiz değerlerimizen bütünüdür.

Geleneklerimizi oluşturan inançlarımız,varsayımlarımız, zihni modellerimiz, kültürümüz önyargılarımız, yerleşik doğrularımız ve kalıp düşüncelerimiz  günlük yaşamızı parçasıdır. Karşılaştığımız olay ve olguları adlandırırken gelenek değerlerinden yararlanırız.Yaşam sürecimizde “gelenek konforunun” yaygın etkisi vardır: Bilgiyle değil de görgüyle düşünme  özel bir çaba gerektirmez.İnanç referanslarımız, kuşkuyla sorgulayarak doğrulama çabası gerektirmediği için anlık yaşamızı  kolaylaştırır.Doğmaya dönüşen kabullerimiz, özellikle gelenek odaklı toplumlarda zihniyet ve kültürün omurgası haline gelir.

Gelenek odaklı algılarımız “dünyaya bakan penceremiz” haline gelince, karşılaştığımız olay ve olguları o pencereden görebildiğimiz kadarıyla değerlendiririz.Dünya genelindeki eğilimlerin fırsat ve tehlikelerini kavrayışımız ,dünyaya bakış penceremizin genişliği  ve  yüksekliğiyle sınırlanır.Kendimizle başa çıkmamızın ve kendimizi yönetmemizim sınırlarını bakış açımızın derinliği ve ufuk yüksekliğine bağlıdır.

Dünyamızın gerçekliği akşamdan sabaha değişse de, biz bakış açımızı değiştirmez, zihni modelimizin varsayımlarını sorgulamazsak; bizim gerçekliklerimiz ile hayatın özgerçekleri arasındaki makas açılır.Makas açıldıkça, dünya ile bağlantısal bütünlüklerimizi yetirmeye başlarız.Dünya sistemlerinin dışında kaldığımızda birikim yeteneklerimiz zayıflar; uzun dönemli geleceklerimiz güven altına almakta zorlanırız.

İnsan yaşamında “tek tip düşünce”, “tek doğru” ve “tek yol” anlayışı geliştirici değildir…Her olgu gibi geleneklerin de  “tutucu” olanı ile “koruyucu ve geliştirici” olanı vardır.Tutucu gelenekler üretim, ulaşım, iletişim ve bölüşüm  örgütlenmesinin baskısıyla  değişir ama kendiliğinden ve dayatma ile değişmenin maliyeti yüksektir.Topluk ya da toplumların geleneklerinin dayandığı varsayımların günün ve geleceğin koşullarına ne kadar uyduğunu sorgulayacak özgüvene sahip olması çok değerlidir.

Ülkemizin siyasi söylemlerde  “değerlerin muhafazası” ağırlıklı bir yere sahiptir…Tartışma kültürümüz sözlü anlatımın gevşek disiplininden, yazılı anlatımının sıkı disiplinine geçmediği için  hangi  gelenek değerlerini neden ve niçin muhafaza etmemiz gerektiğinin gerekçeleri açık seçik ortaya konmaz.Yazılı belgeye dayanmayan tartışmalar da sloganlara dönüştüğü için ciddi fikirlerin yerini sloganlar alır.Sloganlar derin düşünmeden uzaktır; çağımızın gerçekliği olan karmaşıklığı kavrayışa dönüştürebilmemim önündeki engellerden biri de ciddi  fikirlerin yerini sloganların almasıdır.

Geleneklerin tutucu ve ilerletici özelliklerinin özgür ortamlarda sorgulama ikliminin olmaması kasaba kültürünün önünü açar…Kasaba kültürü tutuculuğundan uzaklaşmak istiyorsak, savunduğumuz geleneklerin  hukuka uygunluğu ilk ölçü olmalıdır. İkincisi, toplumun kaynaklarını herkesin refahını artırma derecesini belirleyen planların varlığı ya da yokluğuna bakmaktır.Üçüncü ölçü, gelenek diye muhafaza etmek isteğimiz değerlerin gelir eşitsizliği yaratıp yaratmadığını sorgulamaktır.Dördüncü ölçü, muhafaza edilmesini istediğimiz geleneklerimizin ilkesiz gizliliklerle olan ilişkileriniarşatrımaktır. İlkesiz gezliliklerin üstüne örtülen kutsal şal olanak gelenek değerleri kullanılıyorsa, gelenek toplumun dirlik ve düzeninden uzaklaşmıştır.Beşinci ölçü ise, indirgemeci bir anlayışla birkaç değişkene bakarak gelenek değerlerini korumak yerine entegre analizle gelenek değerlerinin toplumun yaşamını kolaylaştırıcı üretimlerin önünü açıp açmadığına bakmaktır.

Geleneklerimizi  oluşturan değerlerin tutucu ve ilerletici özelliklerini özgür ortamlarda sorgulama iklimi yoksa, onada  kasaba kültürü ve kasabalılık israfı kaçınılmazdır.