Herkes; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Esasında bu ilkenin üzerine
söylenecek söz de yoktur. Sorun, kağıt üzerinde yazılı bu ilkenin ne kadarı yaşama
geçirilebiliyor? Bu sorun çözüldüğü an da eşitlikten söz edebiliriz.
İnsanlar kendi çıkarlarını korumak ve hayata geçirmek için her yola başvurma
eğilimindedir. Bu durumda devletin olmadığı bir toplumda yalnızca güçlüler
çıkarlarını koruyabilecektir. Yaratılışı eşitlik üzerine olan insan, benliğinin
zorlamasıyla 3 şey için şiddete başvurur: Güvenlik, maddi kazanç ve Toplum içindeki
saygınlığı. Bu durumda dünya, ihtiraslarımızı yarıştırdığımız bir sahneye dönüşür ve
kişisel hırslarımız karşı karşıya gelir. Bizim yaşam biçimimize müdahale etmeyenler
dostumuz, edenler düşmanımız olur. Dikkat edersek, "çıkar" söz konusu olduğunda
dost ve düşman deyimleri kolaylıkla yer değiştirebilmektedir.
Bu olumsuzlukları ortadan kaldıracak tek araç EĞİTİM’dir. Nasıl bir eğitim diyenlere
Japonya’yı örnek verebiliriz. Japonya’da öğrenciler bizde olduğu gibi 6 yaşında okula
başlıyor ve 10 yaşına, yani dördüncü sınıfa gelene dek sınav olmuyorlar. Yalnızca
küçük testlere giriyorlar. Okulda 10 yaşına gelinceye kadar çocuğun bilgisini ya da
öğrenmesini yargılamak değil, iyi bir ahlak kazandırmak ve karakterlerini geliştirmek
için eğitim veriliyor. Çocuklara, arkadaşlığın önemi, insanlara karşı saygılı;
hayvanlara ve doğaya karşı hassas olmaları öğretiliyor. Bir yandan da çocuklar
cömert, paylaşımcı ve merhametli olmayı, empati kurabilmeyi öğreniyorlar.
Öncelikle çocuklara cesaret, kişiliğin oluşması ve adalet gibi karakteristik
özelliklerinin kazandırılması amaçlanıyor. Bu eğitimin bütün dünyaya yayılmasını
isterdim.