Duygularımız; hüzün, mutluluk, üzgünlük, sevinç … Duygularımız hayatımızı nasıl etkiliyor ? Duygularımızı ne kadar tanıyoruz ? İçerisinde olduğumuz anlık duygusal durumların farkında mıyız ? 

İşte insanın kendi duygularını tanıması, duygusal durumlarının farkında olması ve aynı şekilde çevresindeki insanların hissettiği duyguları anlaması ve davranışlarını bunlara göre şekillendirmesine duygusal zeka diyoruz. 
Peki, yaşamımızın her anında, tüm davranışlarımızda etkili olan, hem iş yaşantımızda, hem de özel hayatımızda hayati önem taşımakta olan duygusal zekanın kaçımız farkındayız ?
Zeka denince akla ilk IQ (İntelligence Quantitiy ) geliyor. Oysa ki hayatımıza yön veren başka bir zeka türü  olan EQ yani Duygusal Zeka nedir ?
Dr. Daniel Goleman; 'Duygusal Zeka'yı, özbilinç, azim, dürtülerini frenleme, başkalarının duygularını paylaşabilme, empati gibi özellikleri içeren bir zeka olarak tanımlıyor ve psikoloji alanındaki çalışmalarında da 'EQ 'nun 'IQ'dan daha önemli olduğunu kanıtlıyor.
Araştırma bulgularına göre, duygusal zeka yoksunluğu olan kişilerde karşımıza çıkan durumlar; kişinin aile yaşamından mesleki başarısına, toplumsal ilişkilerinden sağlık durumuna kadar birçok konu altında çok kötü sonuçlar doğurabilmektedir. Ancak, Dr. Goleman'a göre, duygusal zeka doğuştan gelen bir özellik değil. İnsan beyninin yapısı dolayısıyla, çocuklukta alınan duygusal dersler, yaşam boyunca davranış tarzını belirliyor olması.
Aslında mutluluğa ve başarıya giden yolun tarifinde, insanların duygularının farkında olmalarını ve duygu yönetimine sahip bir yaşam tarzı geliştirmelerinin en önemli etkenlerden biri olduğunu söyleyebiliriz. 
EQ’su yüksek olan kişilerin daha başarılı ve mutlu olduğu yönündedir. Çünkü onlar hem başarı hem de mutluluk için gereken niteliklere sahip olabiliyor. Mesela stresle çok daha iyi başa çıkabiliyorlar, Farkındalıkları sayesinde çok daha doğru ve etkin kararlar alıyorlar. Empati yeteneklerini kullanarak diğerlerine göre iletişimde çok daha başarılı ilişkiler kurabiliyorlar. Kendilerini, öz benliklerini tanıyor, sorunlardan kaçmıyor, çözüm odaklı olabiliyorlar. Dürtülerini kontrol altına alarak, farklı konuları yüksek duygusal zekaları sayesinde çözümleyebiliyorlar. Duygu yönetimine hakim olabilmek onları yapıcı ve yaratıcı farklı bakış açılarından üstün olmasını sağlıyor.
Goleman duygusal zeka yaklaşımına ilişkin 4 temel boyut olduğundan bahsetmektedir.
Kendinin farkında olmak: Kendi özümüzün değerlerimizin farkında olmak, kişi gerçekte ne istiyor sorusuna yanıt verebilmektir.
Kendimizi motive etmek: Kendi hedeflerimize, harekete geçmeye, stresi yönetmeye karşı kendimizi eğitme kapasitemizdir.
Sosyal farkındalık ve empati 
Bağlantı kurma yeteneği; İletişim, anlaşmaya varma, başkalarıyla olumlu ve saygılı bir şekilde iletişim kurma…
Duygusal zekanın öneminin karşımıza çıktığı noktalardan biri de iş yaşantımızdır. İş hayatında başarılı olmanın yolları arasında duygusal zekâ ile çalışmak önem kazanmaktadır. Peki iş hayatında duygusal zekâ ne kadar etkilidir ?
Yapılan çalışmalarda, İş hayatında duygusal zekaya önem veren bir çalışma sistemi ile; stres yönetimi, ekip çalışması, girişimcilik, liderlik gibi konularda daha fazla başarı elde edildiği görülmüştür. 
İş hayatında kendisinin ve iş ortamındaki diğer insanların duygularını da işin içine katarak çalışanların; kendilerini daha iyi ifade ettikleri, diğer insanları etkileyerek daha fazla saygı kazandıkları, stresle ve zor durumlarla daha iyi mücadele ettikleri, daha kolay yardım aldıkları ve daha iyi motive oldukları ve çevresindekileri daha iyi motive ettikleri görülmüştür. 
IQ zekası bakımından çok başarılı ancak duygusal zekaya yer vermeyen insanların, doğru iletişim kuramamak, empati yoksunluğu ve duygusal açıdan eksik bakış açısı nedeni ile gelişen olumsuzluklar  başarısız yönetimi beraberinde getirmektedir. İnsan hayattaki en değerli varlık ve bizleri bir arada tutan ve diğer canlılardan üstün kılan farkımız iletişim ve duygularımızdır. Duyguları yöneten dünyayı yönetir.
Duygusal zekanın en güzel ve özel yanı, geliştirilebilen ve kapasite artışına olanak sağlama özelliğine sahip olabilmesidir. Böylece kişi hem kendi hem de karşısındaki insanın duygularını daha iyi anlamakta ve de yönlendirmektedir.
Bence en güzeli hem IQ hem de EQ denge de tutarak hayatımıza ve ilişkilerimize yön vermektir.  Sonuçta sadece duygularınızın kölesi olmamalıyız. Duygularımızı mantık süzgecinden geçirdikten sonra davranışlarımıza yön vermek en doğrusu olacaktır.