Yaşadığımız bunca sorun varken koronavirüs nedeniyle kuşatıldığımız alandan bir türlü çıkamıyoruz.
Bu kapsamda Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı güncel koronavirüs tablosundaki sayılar kamuoyunda yoğun bir şekilde tartışılmaya devam ediyor.
26 Kasım’dan sonra değişen ve birden bire fırlayan vaka verileri karşısında elbette ki söylenecek çok söz var.
Bilindiği gibi turkuaz tablo aylar süren vaka-hasta ayrımı, semptom, asemptom gibi bir sürü karışık ifadeden sonra geçen hafta yeni şekliyle sunulmaya başlandı.
Bu noktada tablonun bu haliyle bile gerçek verileri yansıtmadığının tartışılmaya devam ettiğini not etmekte yarar var.
Türk Tabipleri Birliği yetkilileri, çok sayıda bilim insanı, muhalefet partilerinin temsilcileri, Büyükşehir Belediyelerinin mezarlıklar müdürlüklerinin ilgilileri zaten çok uzun süreden beri tablodaki yeni hasta ve kaybedilen hasta sayılarının doğru olmadığını söylüyordu.
Hükümet kanadı ise “Ulusal çıkar” gerekçesiyle doğru verileri açıklamamakta ne yazık ki çok uzun süre direndi.

Tüm bu gelişmeler karşısında tabloda günlük 29 bini geçen yeni hasta sayısı ile karşılaştığımızdan beri çok önemli bir sorunun yanıtını arıyorum.
Doğru açıklanmayan ve çok düşük gösterilen veriler yüzünden neler kaybettik?
İddiaya göre;
Virüs vaka sayısıyla ilgili veriler doğru açıklanmadığı ve çok düşük gösterildiği için toplumda yeterli baskı oluşmadı ve salgına karşı getirilen yasaklara yeterince uyulmadı.
Toplumsal rehavet hali de hasta sayısının ve can kayıplarının artmasına yol açtı.
Diğer yandan kamunun ilgili birimleri yeterince önlem almadı.
Bu süreçte anımsatalım.
Ayasofya camiinin açılışına 350 bin kişi katıldı.
Sosyal mesafe kuralının yok olduğu siyasi parti mitingleri yapıldı, otobüsten kontrolsüz kalabalığa keyif çayları atıldı.
Vaka sayısında çok yüksek değerlerde olan Rusya ve Ukrayna’dan denetimsiz bir şekilde turist gelmesine izin verildi.
Bir çok ülke girişte test şartı veya 14 günlük karantina uygulaması yaparken Türkiye sınırlarını herhangi bir kısıtlama olmaksızın açık tutmaya devam etti. 
Kamu yönetiminin “yeni normalleşme anlayışı” nedeniyle virüsün bulaşma hızı düşürülemedi çok sayıda vatandaşımızı ve sağlık çalışanını kaybettik.

Gözümüzün önünde olanı biteni yazarken çok büyük üzüntü duyuyorum. 
Ne yazık ki sağlık sistemini yönetenler:
Sorumluluklarının gereğini yeterince yerine getirmediler. 
Şeffaf olmadılar. 
Halkın güvenini sarstılar.
Oysa ki “Halka doğru bilgi vermemek” en başta vicdanların kabul edebileceği bir konu değil.
Sağlık ve insan yaşamı ile ilgili böylesine önemli bir konuda gerçekleri saklamak nasıl açıklanabilir?

Salgının kontrol edilememesi ile ilgili olarak “halkı suçlayarak”,
Korona sürecini yönetmek konusunda sorumluluğu “Bilim Kuruluna yükleyerek” sorunlar çözülebilir mi?
Çok büyük bir soru işareti…