Assos'un felsefe dünyasında özel bir yeri vardır. Dünyanın gelmiş geçmiş en önemli filozoflarından biri olan Aristoteles hayatının üç yılını Assos’ta geçirmiş, hocası Platon'un ölümünden sonra M.Ö. 347'de buraya gelmiştir. Burada yönetici Hermias'ın siyasî danışmanı ve dostu olmuştur. Aynı zamanda Assos’ta bir felsefe okulu kuran Aristoteles üç yılda öğretmenlik yapmıştır. Oğlu İskender (Büyük İskender) için iyi bir öğretmen arayan II. Philip’in çağrısı üzerine Pella'ya gitmiş, ancak kurduğu okulun şöhreti ve önemi günümüze kadar sürmüştür.  Bunda “Assos’ta Felsefe” toplantılarını başlatan Felsefe Sanat Bilim Derneği başkanı Prof. Dr. Örsan K. Öymen'in katkısı büyük. Assos’ta tam 20 yıldır aralıksız yılda iki kez olmak üzere felsefe toplantıları düzenliyor. Yazın yabancı ülkelerden gelen akademisyenleri tanıma ve dinleme olanağı sağlanırken, kışın şubat ayında herkese açık ülkenin dört bir yanından davet edilen felsefecilerin belirlenen konular üzerindeki konuşmaları tartışılıyor. O kadar kalabalık oluyor ki, yer bulmak için plajda şezlong üzerine havlu koyanlar gibi sandalyeler üzerine kitap, çanta falan koyup yer ayırmazsanız dışarıda kalıyorsunuz. Bugünlerde bu Assos’ta katliam yapılmakta, antik çağların en önemli liman kenti yok edilme riski ile karşı karşıya. Kaya ıslahı adı altında görülmedik bir yapılaşma tehdidi ve otopark yapımı gerekçe gösteriliyor. Gerçi bu iktidarın felsefeye bakışı malum olsa da tarihin hatırına insan bu düşmanlığı beklemiyor doğrusu…
Assos, Çanakkale’nin Ayvacık ilçesine bağlı Behramkale Köyüne bağlıdır. Antik çağlarda her savaşın stratejik noktası olmuş, milyonlarca yılda oluşan doğal oluşum ve 2600 yıldır onunla barışık yaşayabilen uygarlık tarihi ve birikimi şimdi tehlike altında. Assos’un kimliği onu görkemli kılan, milyonlarca yılda oluşmuş falezler; dışarıdan gelecek tehlikeler için belki korunaklıdır ama içeriden gelenlere karşı koyamıyor, yerleşim yeri uğruna darmadağın ediliyor. Bu nasıl bir doğa ve tarih düşmanlığıdır? Yozluk, yobazlık ve yolsuzluk diz boyu. Ama biz şerbetliyiz artık; Cerattepe’de, İkizdere’de, Amasra’da, Kaz dağlarında ne oluyorsa, biliyoruz burada da o oluyor. Bir ülkenin doğa güzellikleri, tarihi ve uygarlık kalıntıları birkaç kendini bilmez yandaşa peşkeş çekiliyor. Nazım Hikmet’in “Düşman” adlı şiirinin ilk ve son kıtalarını ben anımsatayım, sizler şiiri bulup tekrar bir okuyun, tam zamanıdır: “Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim / akar suyun / meyve çağında ağacın / serip gelişen hayatın düşmanı.  / Sana düşman, bana düşman / düşünen insana düşman / vatan ki bu insanların evidir / sevgilim, onlar vatana düşman…”