-Aaa, iğneyi niye kendine batırıyorsun ki ? 
-Karşımdaki insana insana çuvaldır batıracağım da
-Ne alaka?
-Alakası, iğnenin acısı böyle ise, çuvaldır acısı kim bilir nasıldır diyeceğim,
-Ne olacak ki sonra?
-Sonrası, çuvaldız acısını kimseye vermeyeceğim, anlasana!...


Şaşkınca bakar
-Doğrusu şaşırdım. Bravo arkadaşım!.
Bana ne, sana ne, denen şu yaşamda, böylesine karşıyı düşünen görmedim. Bu ne güzel insancıl düşünce!.
Arkadaşı gülümser
-Ama ben yapmazsam, bana da yapmazlar, ne verirsen onu alırsın…
Değer vermezsen, sana da değer vermezler..
Ne derler ‘ Ne ekersen onu biçersin.’ Bu sözü boş söylememişler..
Diğeri şöyle bir bakar
-Ama, şu yaşamda kim kimi düşünüyor ki? 
Kimi ‘Beni ısırmayan yılan çok yaşasın’ der. Kimi de arı kovanına çomak sokar görmez misin? 
Ya, bir çuval inciri berbat edenlere ne demeli? Ama, sen öyle güzel konuştun ki, inci dizer gibi, duygularını hoşça dizdin..
Arkadaşı sakince bakar
-Sağol arkadaşım… Ama demek önemli değil, dinlemek önemli!. Ama dinlemek kadar yerine getirmek önemli!. Kısacası, iş yine insanın sözünde değil, özünde biter. Yani, lafla Peynir Gemisi bile yürümez, o gemiye bir kaptan gerek. Anladın mı? Bilinmez
hoşçakalın