Gençler, Atatürk’ün onlara armağanı olan Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramında çok sayıda etkinlikte alanları doldurdular, coşkuyla kutlamalar yaptılar.
‘Bayram’ sevinç ve heyecan içeren güzel bir olay ama gerçekte ülkemizdeki gençler için durum hiç de iç açıcı değil.
Geçtiğimiz ay 23 Nisan’daki yazımda Çocuk Bayramında çocukların yaşadığı ağır sorunlardan söz ederek “Bayram, ama kime bayram” diye başlık koymuştum.
Aslında bu soru ne yazık ki gençlerimiz için de geçerli.
Genç İşsizler Platformunun aktardığı bilgilere göre Türkiye’de yaklaşık her üç gençten biri işsiz.
TÜİK’in açıkladığı genç işsizlik oranı % 21, iş bulma umudunu yitiren ve önceki başvurularından sonuç beklediği için yeni iş başvurusu yapmayanlar dahil edildiğinde geniş tanımlı genç işsizlik oranı ise % 31’in üzerinde.
15-24 yaş grubunda genç işsiz sayısı 3.5 milyonun üzerine çıkmış durumda.
Yine aynı yaş grubunda en az iki yıllık üniversite mezunu işsiz sayısı 863 bin kişi civarında.
Kendi mesleğinde değil vasıfsız iş kollarında çalışan, kısa süreli güvencesiz işlerde veya asgari ücretin altında, sigortasız çalışmaya razı olanların sayısı da binlerle ifade ediliyor.

Daha dün 19 Mayıs’ta ‘Gençlerin ülkenin geleceği için umut olduğu’ söylemleri her tarafta yankılandı ama ne yazık ki rakamlar olumsuz tabloyu bütün vahametiyle ortaya koyuyor.
Gençler “İşsiz ve geleceğinden umutsuz”.
Günden güne etkisini arttıran hayat pahalılığı öğrencileri de, işsiz gençleri de çok olumsuz bir şekilde etkilemeye devam ediyor.
Daha önceki yazılarımda gündeme taşıdığım ne eğitimde ne istihdamda olmayan 3 milyondan fazla ‘ev genci’ var.
Bu gruptaki ‘Üniversite diplomalı gençler’ kağıt üzerinde meslek sahibi görünüyorlar ama mesleksiz, işsiz ve daha da önemlisi çoğunluğu iş bulma umudunu yitirmiş durumda.
Daralan ekonomi, istihdam yaratan yatırımların yapılmaması ya da kamu tarafından yatırımların yeterince teşvik edilmemesi kısa dönemde gençlere umutlu bir gelecek vaat etmiyor. 
Milyonlarca ev genci iş, aş ve mutlu bir gelecek istiyor.
Diğer yandan kamuda işe alımlardaki “kayırmacılık” örnekleri attıkça devlete olan güven sarsılmaya devam ediyor.
Özel sektörden olduğu gibi kamudan da iş bulma umudunu yitiren ve daha iyi yaşam koşullarına ulaşma özlemiyle yurt dışına gitmek isteyen gençlerin sayısı sürekli artıyor.
TÜİK’in geçen yıl bu tarihlerde açıkladığı “İstatistiklerle Gençlik” verilerine göre “Kendini mutlu hisseden” gençlerin sayısında ciddi bir azalma görülüyor.
2019 yılında % 57 seviyesinde olan bu oran 2021 yılında % 47’ye düşmüş görünüyor.
Bu oranın aradan geçen bir yılın sonunda olumlu yönde değişmeyeceğini tahmin etmek elbette ki güç değil.

Kişisel olarak da yıllardır Türkiye’nin her yerinden gelen çok sayıda üniversite öğrencisi ile çalışan bir STK’nın yöneticisi olarak gençlerin yaşadığı zorlukların en yakın tanığıyım.
Üniversiteden mezun olanların çok kısıtlı birkaç alan dışında çok uzun süre iş bulamadıkları tartışılmaz bir gerçeklik.
Mezuniyet öncesinde özellikle son sınıftaki öğrencilerin iş bulma kaygısıyla yaşadıkları gerilimi ve umutsuzluğu yakından biliyorum.
Gençler aynı konumdaki arkadaşlarına göre iş bulmada fark yaratmak adına kurslara, ek derslere, tamamlayıcı eğitimlere başvurarak kendilerini olabildiği kadar yükleme çabası içine giriyor.
Öğrenim kredisi kullananların sıkıntısı çok daha fazla iş bulma belirsizliğinin yanında bir de borçlu olmanın baskısı altındalar.
Öğrenim döneminde ailesine yük olduğunu düşünen gençlerin onları bekleyen muhtemel ‘uzun iş arama dönemine’ dair kaygılarını gidermek ise hiç kolay değil.

Genel olarak verilere bakıldığında tablo gençler açısından tüm olumsuzluğu ile karşımızda duruyor.
Milyonlarca genç, mevcut iktidardan sorunlarının görmezden gelinmesi yerine en kısa sürede kalıcı çözümlerin getirilmesini bekliyor. 
Hazine ve Maliye Bakanı’nın “Bu ülkede genç olmak o kadar tatlı ki” söyleminin ise yaşamda ne yazık ki hiçbir karşılığı yok.